Orada mısın Ey Halk! Geldiysen Üç Kere Vur...

Şu an içimin kuytuları uğulduyor. Kafam bin batman olmuş sanki, taşıyamıyorum. Varlığımı, Yaradan’a değil de halka nisbet ederek düşünüp değerlendirdiğimde kendimi değersiz, önemsiz, bir sümüklü böcek ya da herhangi bir sürüngen gibi hissediyorum.

Ey Rab, iyi ki varsın. İyi ki varlığımın kaynağısın. Çünkü bazen bu memlekette yazan, düşünen, kendince bir şeyler yapmaya cehdeden bir insan olduğum için utanıyorum, sıkılıyorum. Televizyon ekranlarında boy göstermediğiniz, üçüncü sınıf romanlar yazmadığınız, ona buna yaltaklanmadığınız, kafanızı suyun üstünde dik tutmaya çalıştığınız sürece bir hiçmiş gibi muamele görmeye mahkumsunuz. Nereye gitsen, nereye dönsen, orada bir aşiret mantığı ile karşı karşıyasın
.
Sen bir marabasın, ‘ula oglım aganın şeyinin üstine şey olır mı?’ Olmaz, olamaz… Ey halkım, daha ne kadar can alacaksın? Yüksekten uçmaya çalışan hür kuşları yakalayıp yakalayıp kanatlarını yolarak ayaklar altına atmaya daha ne kadar devam edeceksin? Daha ne kadar sen bir dağa tırmanmak yerine, dağları kendine boyun eğdireceksin?

Ey halk, seni bahane ederek, senin öyle istediğini öne sürerek işlenen manevi katliamları ne zaman göreceksin? Soylu bir ruhken kıyıda köşede aç bi ilaç kalarak mecburen bezirgana dönüşen, seni memnun etmek adına oyunu kuralına göre oynamak zorunda kalan, dalavere üç kağıt bilmezken bir madrabaza dönüşen kurbanların kanlarını görmüyor musun orta yerde? Diyeceksin ki ey halkım, ‘asıl azmaz bal kokmaz’, mayasında bozulma istidadı taşımayan bir cevher bozulmaz. Eyvallah, hakkın var. Fakat bil ki pasın paslandığı, güve’nin kemirildiği bir çağ bu. Bu dünyada onuruyla, kaliteli, nitelikli, tribünlere oynamadan, sırtını bazı ağababalara yaslamadan, angajmanlara girmeden iş yapmaya çalışan kişiler bile çağın bu kolektif kokuşturucu baskısı karşısında deforme oluyorlar. Ya kendi kabuklarına çekilerek, yarı şizofrenik, küskün, umutsuz, mutsuz bir hayat yaşıyorlar (ki bendeniz kendimi bu vaziyete aday görüyorum) ya da evde hanımın ve çocuğun, çevrenin, geçim sıkıntısının, bazı şeylerin canına tak etmesinin neticesinde perhizi bozmaktadırlar.

Hem bilmez misin ki bir aile içinde bile eşlerden hangisi aşağı durumdaysa, ilişkinin rengini genelde o belirler. Bayağı ilgiler, ilkel tutkular, müptezel duygular seviyesine iner üstte olan. Bu süreç neden tersine işlemez? Neden aşağıda olan yukarıya tırmanmaya çalışmaz? Neden Nasreddin Hoca’yı çatıdan aşağıya indirir hep dilenci?… Aşağıya inen neden hep aşağıda kalır?

Ey halkım, bilmem farkında mısın, etrafta örnek alınacak, idealize edilecek adam gibi adamların soyu kelaynaklarınki gibi tükeniyor. Çocuklarına kim yol gösterecek, kim kılavuzluk edecek, kimi örnek göstereceksin? İdealizme, niteliğe, hürriyete, asalete neden bu kadar düşmansın? Yavrularını ‘ya topçu, ya popçu’ olma girdabından ne kurtaracak? On yaşına geldiğinde sana bir pislikmişin gibi muamele etmesini ne engelleyecek? Bir ayağın çukura girince “gebermeni” beklemekten onları ne alıkoyacak?

Seni bekliyoruz ey halkım, gelmeni ve kapıyı vurmanı. Ayak seslerine ayarladık kendimizi. Biz bir avuç hüzünlü çocuğuz, şiir söyleyerek, yazarak, düşünerek, konuşarak seni bekliyoruz. Gelmeyeceksen, bilelim. Bari boğazımızdan görünmez ellerini çek, hiç olmazsa nefes alalım. Bize tahammülün yoksa, söyle onu bilelim. Çekip gidelim, dağa taşa, kurda kuşa yoldaş olalım. Mağaramıza çekilip yıldızlarla söyleşelim.

1 yorum

Orada mısın Ey Halk! Geldiysen Üç Kere Vur...

tesekkürler

02.07.2008 - talib

Konular