Türkçe ibadet, Türkçe ezan, vird, nefis, ehli biat.

Türkçe ibadet, Türkçe ezan, vird, nefis, ehli biat. ( 1 nci bölüm)
(Radyo sohbetinden alarak yazıya çevirdim uzun bir yazı ama vaktiniz varsa okumanızı öneririm.)
Sadettin Acar: Türkçe ibadeti gündeme getirilmek isteniyor. Duaların Türkçe yapılabileceğini İnsanların,dua ile isteklerini Türkçe de yapabileceklerini gündeme getirilmek isteniyor.
Ö.T.İnançer: Dua etmek başka, ibadet etmek başkadır, niye karıştırıyorlar ki bir birine. Allah her dili bilir istemek başka şey ibadet etmek başka şeydir. Bu zihniyet bir kere cehalettir. Her zaman söylemeye çalıştığımız gibi; İslamiyet Hak dindir. Batıl dinlerle mukayese edilmez. Evvela bu mukayeseyi kaldıracağız.
Din kurumu; Sosyolojide başka bir şeydir, Teolojide başka bir şeydir. Yani içtimai hayatta, bir vardır ama teolojide; yani ilahiyat ilminde, İlah kavramı, Tanrı kavramı başka bir kavramdır, Tanrı, bakın değişik kelimelerle, değişik fonksiyonlar ifade ediliyor. Allah mabudtur yani ibadet edilendir. Allah ilahtır, yani Tanrıdır. Tanrı ibadet edilecek şeyle sınırlı değildir. O zaman Mabud kelimesine luzum kalmazdı, Mabud; Abd kökünden gelen abid ibadet eden, Mabut ibadet edilendir. İlah ise, Tanrıdır. Bunun yaratıcılığı vardır Rezzaklığı vardır, örtücülüğü vardır,affediciliği vardır, cezalandırıcılığı vardır. Demekki ibadet istemekle ve dua ile sınırlı bir şey değildir. Yani biz kendimize bakarsak, Namaz, Oruç, Hac, Zekat gibi ibadetler; Allah’tan bir şey istemekle alakalı değildir. Kulun yapmakla mükellef olduğu borcudur, ödemekle mükellef olduğu borcudur. İstemekle alakası yoktur.
Dua istemektir. Bir birine karıştırılıyor bunlar.batıl dinlerde; dinler yaşama dini olmaktan çıkmıştır. Zaten batıl olduğu için din değildir de, sosyolojik olgu olarak dindir, ama yaşanmaz. İşte biz o yanlışlığı yapar hale düşürüldük, indirgendik. Artık biz yaşama dinimizi,terk ettik. Bunu gayet açıklıkla söylemek lazım, bu tespiti doğru yapmak lazım. İbadet dini yani, tapınma dini haline, indirgedik dinimizi, bu sizin sorduğunuz sual; tapınma dininden de, dua dinine indirgeme faaliyetidir.
İslam Hak din olarak; yaşama dinidir. Tapınma dini değildir. Dua etme dini değildir. Bu gün batı Hıristiyanlığına, özellikle Katolik Avrupa ya baktığımızda; bir kere ibadet denen, kulluk görevini yerine getirmek için, mutlaka arada aracı olması lazımdır. Mesela kilise nezdin de, evli olmak için, bir papazın nikah kıyması lazımdır. Maalesef bizim Müslüman geçinenlerimiz bile; böyle bir müessesenin karşılığı olarak, imam nikahını farz zannediyorlar.
Hayır, imam yoktur ki nikahı olsun. İmam diye bir sınıf yoktur, ne yazık ki, bazı görevli imamlarımızın ve müezzinlerimizin vazifelerini terk ettikleri nazarı itibara alınarak, Diyanet işleri teşkilatımız, namazda; müezzin mahvelinin, müezzin tarafından, mihrabın imam tarafından, terk edilmesine rıza göstermiyor ve bir takım müfettişlerle bunları kontrol ediyor. Halbuki bundan elli altmış sene önce, böyle değildi, mesela siz bir camide imamsınız, sizin hocanız geldi, siz mihrabı ona terk edersiniz. Buna müsaade edilmez hale geldi.
Nikahı, imamda kıysa,kaptanda kıysa, konsolosda kıysa, belediye memuru da kıysa, nikahın bir tek şartı vardır; rıza beyanı ve bu rıza beyanın olduğuna şahitler, bitti, Efendim belediyenin nikah memuru nikah kıydıktan sonra, ayrıca imam nikahı lazım değil. Bir ağzı dualı zat, bir ihtiyar amca, bir güzel dua etse, iki genç tarafından oluşturulan ailenin saadeti için, bereketi için, hayırlı evlat için dua etse ne olur, aliyul ala olur. Çok güzel olur, kimsenin itirazı yok ama, ne yazık ki bazı insanlar bunu olmazsa olmaz zannediyorlar, ama Hırıstiyanlıkta veya Yahudilikte hahamın veya papazın kıymadığı nikah geçerli değildir. Kilise ve havra indinde. Bakın görüyor musunuz, ne kadar önemli bir fark var aralarında. Protestan dünyasına gelelim. Ne olmuş, özellikle papanın ve papazların, insanları dine kabul etme ve reddetmeleri, aforoz sistemi. Bu ne demek, ben seni bu dinden attım demek, sen kimsin, sende insansın. Kimde böyle bir yetki olabilir, ben seni attım diyor aforoz ediyor.
Aynı şey maalesef bizim Anadolu Alevilerinde de var, yolsuz bırakmak demek düşkün ilan etmek demek, aforozdur. Kimin ne haddine bir dini inanışta batılını hakkı konuşmuyorum. Bir inanç sisteminde insan hürriyetinin olduğu yerde, başka insanların benim vicdanım üzerinde tasarruf atı olamaz. Beni bir yere kabul ve ret hiçbir insanın yetkisinde değildir. İşte hakiki İslam budur. Protestan dünyası arz ettiğim gibi papaların ve papazların bu kabul ret yetkileri, efendim cennette arsa satma yetkileri, kendilerini tanrı yerine koyma, yetkilerine itiraz ederek, onları protesto ederek reddederek bir hal ortaya çıkmış bunlarda Protestan. Ama Onlarda da ibadet etmek için illa bir adama ihtiyaç var,işte ibadet kendi dilleriyle yapılıyor diyerek bize onları misal veriyorlar. Ayrıca bu yanlıştır böyle bir şey olmaz, bütün Avrupa Latince incili okur yani mezara ölüyü koyarken, çocuğu vaktiz ederken, nikah kıyarken, sair ibadetleri yaparken, ingilizide fransızıda italyanıda ispanyoluda,almanıda portekizide yani ayrı lisan konuşan insanlar, hepsi Latince okurlar. Bunu kimse bilmiyor ki. Efendim vaaz ederken efendim bizimde vaiz efendilerimiz, hatip efendilerimiz Türkçe konuşuyorlar, Türkçe vaaz ediyorlar, ne fark var. Ama ibadet sırasında, yani dua değil, yükümlü olduğumuz ibadet sırasında; Allah kelamı olduğuna inandığımız, kuranı mecidi, Resurullah efendimizin ağzından çıkan kelimelerle, mana elbette Allahın vahyettiğidir, ama biz kuranı kerimin lafzını Allahtan değil Cebrail a.s. değil Efendimizden duyduk. Çünkü Allah; bunun altını çizerek söylüyorum, Allah insana, insandan tecelli eder. Resurullah efendimize, Cebrail a.s. geldiği zaman nispet olarak, yüz defa geldiyse 99 unda insan suretinde gelmiştir. Bu bize bir şey anlatmıyor mu, Allahın ayetleri kuranı kerimin sayfası arasındaki, lafzi ayetlerle sınırlı mıdır. Başka ayeti yokmu Allahın, çok hepimiz birer ayetiz. Yani aksi ispat edilemeyecek doğrulukta olan şeyleriz. Ayet bu demektir. Kuranı kerimin cümleleri aksi edilemeyecek doğrulukta olduğu için lafzi ayetlerdir. Hangi ayetin şimdiye kadar aksi ispat edilebilmiştir ki, var mı böyle bir şey yok. Şimdi bakın buraya gelince, konu konuyu açıyor.
Bu maracal Bahreyn yani iki ayrı suyun, bir birine karışmaması. Bu 1400 senelik bir ayet, sureyi rahmanda bunu kaptan kusto denizdeki bir su olarak, bir birine karışmayan sular diye yerini tespit etti ve buldu, /A bu ayet doğruymuş,/ bundan ibaret değil ki mesela bir başka şey, bizim denge unsurumuz, denge aletimiz kulağımızdır. Kulak sadece ses duymaya yaramaz. Dengemizi de kulak sağlar. İç kulakta bir cm. küp civarında bir su var, bu suyun, yarısı başka türlüdür yarısı başka türlüdür. Ve bir birine karışmaz. Yarısı potasyum yüklüdür, yarısı sodyum yüklüdür. Ve asla karışmaz, karıştığı zaman denge gider. İç kulağımızın içinde.
Çünkü kainatta ne varsa insanda vardır. İnsanda ne varsa kainatta vardır. Onun için şeyh Galip efendimiz öyle buyurur. Hoşça bak zatına züpteyi alemsin sen, bütün alem ve kainat Hz. İnsanda derilmiş bükülmüş özet ve züpte halinde ortaya konmuştur. Bu bedenden ibaret olan insan değildir. Bedeni de böyledir ama; bedeninden gayrı, ruhuyla ve bedeniyle beraber Hz. İnsanda bu iş böyledir.