ÖYLE BIR HAYAT YASAKI, HERKES AGLARKEN SEN GÜLESIN.

Öyle Bir Hayat Yaşa ki

Günün birinde iki elimiz yanımıza gelecek ve dünyadaki hayatımız sona erecektir. Bu bir hakikattir. Bu hakikat karşısında, hayat nedir, ölüm nedir diye düşünmeyen bir kimse olamaz. Hayatın ne olduğunu, dünyaya niçin geldiğimizi, ölümden sonra ne olduğunu bilmek ve öğrenmek, insan olmanın ilk şartıdır. Hayata niçin geldiğimizi, hayatın sahibinden daha iyi bilen olur mu?

Zariyat suresinin 56. âyetinde mealen; (İnsanları ve cinnileri ancak, beni bilip itaat, ibadet etmeleri için yarattım) buyuruluyor.

İnsanların büyük çoğunluğunun, bu hakikati bilmedikleri, bilenlerin de, bu hakikate göz yumdukları veya ehemmiyet vermedikleri görülmektedir. Bu hakikati bilmemek veya bildiği halde, ona göre davranmamak, inanmamak, bir insan, bilhassa bir Müslüman için, en büyük felakettir. Çünkü Allahü teâlâ, kendi emirlerine inanmayanları sonsuz olarak, inanıp da yapmayanları ise, dilediği kadar Cehennemde yakacağını Kur’an-ı kerimde bildirmektedir.

Nitekim Peygamber efendimiz; (Benim gördüğümü sizler görseydiniz, az güler, çok ağlardınız) buyurmuştur.

Allahü teâlâ, ibadet edenleri Cennete sokacağını, ibadet etmeyenlere Cehennemde azap yapacağını vaat etmiştir. Allahü teâlâ vaadinden dönmez ve cezası da çok ağırdır. Dünyadaki kısa bir hayat için, sonsuz ahiret hayatını Cehennemde geçirmek, aklı başında bir insanın işi midir? Kim gülerek günah işlerse, ağlayarak Cehenneme girer.

İmam-ı Gazali hazretleri bir talebesine hitaben buyuruyor ki: “Keyfine göre yaşa! Fakat bu yaşaman uzun sürmeyecek, bir gün elbette öleceksin. Gece gündüz düşündüğün, sımsıkı sarıldığın lezzetlerden elbette ayrılacaksın. Dünyanın nesini seversen sev, hepsine veda edeceksin! Elinden geleni yap! Fakat unutma ki, her yaptığının hesabını vereceksin!”

Malik bin Dinar hazretleri bir hatırasını şöyle anlatır: “Bir gün toprakla oynayıp bazen gülen bazen ağlayan bir çocuğa rastladım. Önce çocuğa selam vermek istedim. Fakat kibirden selam vermedim.
Hemen nefsime; -Ey nefs! Peygamber efendimiz büyüklere de küçüklere de selam verirdi diyerek çocuğa selam verdim.
Çocuk; -Ve aleyküm selam, ey Malik bin Dinar! diye cevap verdi.
Hayret içinde kalarak çocuğa; -Sen beni hiç görmediğin halde nasıl tanıdın? diye sordum.
Çocuk; -Ruhlar aleminde benim ruhumla senin ruhun karşılaştı. Orada bizi Allahü teâlâ karşılaştırdı, dedi.
Çocuğa; -Akıl ile nefs arasında ne fark var? diye sorunca, çocuk;
-Nefsin seni selamdan menetti. Aklın ise seni selam vermeye teşvik etti, diye cevap verdi.
-Sen neden toprakla oynuyorsun? diye sordum. Çocuk;
-Topraktan yaratıldık, yine toprağa karışacağız dedi.
Ben yine; -Seni bazen ağlarken, bazen gülerken görüyorum. Sebebi nedir? diye sordum.
-Rabbimin azap edeceğini hatırladığım zaman ağlıyorum. Rahmetini hatırladığım zamansa tebessüm ediyorum dedi.
-Ey oğul! Senin hangi günahın var ki ağlıyorsun? diye sorunca,
Çocuk; -Ey Malik! Öyle söyleme. Zira ben, anam ateş yakarken, küçük odun olmadan, büyüklerin tutuşmadığını gördüm, diye cevap verdi.”

İbadetleri ve hayırlı işleri yapmakta acele etmeli sonraya bırakmamalıdır. Zira hadis-i şerifte; (Beş şey gelmeden evvel beş şeyin kıymetini biliniz: Ölmeden önce hayatın kıymetini, hastalıktan önce sıhhatin kıymetini, dünyada ahireti kazanmanın kıymetini, ihtiyarlamadan gençliğin kıymetini, fakirlikten evvel zenginliğin kıymetini) buyuruldu.

Ey kardeşim, kendin için ağla ve kendine merhamet et. Sen kendine acımazsan, başkası hiç acımaz. Senden dünya sevgisini giderip, ahirete hazırlık için teşvik eden kimselerle oturup, kalk. Ölümü çok hatırla. Geçmiş günahlarından dolayı çok istigfar et. Kalan ömrün için, Allahü teâlâdan seni muhafaza etmesini iste

Sen ağladın çevrendekiler güldü. Öyle bir hayat yaşa ki, herkes ağlarken sen gülesin.

Konular