Duânın kabul olması için...

Duânın kabul olması için...

Duâ, istemek demektir. Aç bir kimsenin, iştahlı olduğu bir zamânda yiyecek istemesi gibidir. ü teâlâ, Mü’min sûresinin 60. âyetinde meâlen;
(Duâ ediniz, kabûl ederim) isteyiniz, veririm buyuruyor.
Duânın kabûl olması için şartlar vardır. Duâ edenin Müslümân olması, Ehl-i sünnet i’tikâdında olması, harâm işlemekten, bilhâssa harâm yemekten, içmekten sakınması, farzları yapması, beş vakit namâz kılması, Ramazân oruçlarını tutması, zekât vermesi, ü teâlâdan istediği şeyin sebebini öğrenip, bunu araması lâzımdır. ü teâlâ, her şeyi bir sebeple yaratmaktadır. Bir şey istenince, o şeyin sebebini gönderir ve bu sebebe tesîr ihsân eder. İnsan bu sebebi kullanıp, o şeye kavuşur. Kâdızâde merhum, Ferâid kitâbında buyuruyor ki:

Duâ mü’minin silâhıdır!..
“Duâ, ü teâlâya yalvararak murâdını istemektir. ü teâlâ, duâ eden Müslümânı çok sever, duâ etmeyene gadab eder. Duâ mü’minin silâhı ve dinin temel direklerinden biridir. Yerleri, gökleri aydınlatan nûrdur. Duâ, gelmiş olan dertleri, belâları giderir. Gelmemiş olanların da gelmelerine mâni olur.
(Bana hâlis kalb ile duâ ediniz! Böyle duâları kabûl ederim) meâlindeki âyet-i kerîmeden anlaşılıyor ki, duâ etmek, namâz, oruç gibi ibâdettir.
(Bana ibâdet yapmak istemeyenleri, zelîl ve hakîr yapar, Cehenneme atarım) meâlindeki âyet-i kerîme meşhûrdur.
ü teâlâ, her şeyi sebeple yaratmakta, nimetlerini sebeplerin arkasından göndermektedir. Zararları, dertleri def için ve faydalı şeyleri vermek için de, duâ etmeyi sebep yapmıştır. Peygamberler hep duâ ettiler ve ümmetlerine de, duâ etmelerini emrettiler. Duâdan önce, günâhlara pişmân olup tövbe etmeli, istiğfâr okumalı, sadaka vermeli, îmânı Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olarak düzeltmeli, duânın kabûl olacağına inanmalı, güvenmeli, iki dizi üzerine kıbleye karşı oturup, önce hamd ve salevât okumalıdır. Kabûl olmadı diyerek, ümîdini kesmemeli, kabûl oluncaya kadar, uzun zamân tekrâr etmelidir. Harâm yememeli, harâm içmemeli, harâm şeyleri söylememelidir.”
İbni Hacer-i Mekkî hazretleri, Fetâvâ-i fıkhiyye kitâbında buyuruyor ki:
“İslâm âlimlerinin çoğuna göre, duâyı inkâr eden kâfir olur. Kur’ân-ı kerîme inanmamış olur. Duâ ile istenilen şey, yâ kabûl olup dünyada veyâ âhirette verilir. Yâhut, günâhın affedilmesine sebep olur. ü teâlâ, kulunun duâ etmesini, yalvarmasını sever. Duânın kabûl olmasının şartlarından biri, helâl yemek, helâl giymektir. Biri de, kalb ile, yanî gönülden istemektir. Hadîs-i şerîfte;
(ü teâlâ, çok duâ edenleri sever. Duâ edip, ümîdini kesmeyen, va’d olunan üç şeyden birine elbette kavuşur) buyuruldu.”
Yakûb bin Seyyid Alî hazretleri, Şir’a-tül-islâm şerhinde buyuruyor ki:
“Duâ ihtiyâcı gideren, saâdete kavuşturan kapının anahtarıdır. Bu anahtarın dişleri, helâl lokmadır. Duâ ederken, kalb uyanık olmalı, kabûl edileceğine inanmalıdır. Söylediğinden haberi olmayan gâfilin duâsı kabûl olmaz. Duânın kabûlü için acele etmemelidir. Duâya devâm etmeli, usanmamalıdır. ü teâlâ, duâ etmeyi ve duâ edeni sever. Kabûl ettiği hâlde, istenileni vermeyi geciktirerek, duânın ve sevâbının çok olmasını ister. Duâyı, hiç olmazsa, yedi kerre tekrâr etmelidir. Râhat ve huzûr zamânlarında çok duâ edenin, dert ve belâ zamânlarındaki duâları çabuk kabûl olur. Duâya başlarken, ü teâlâya hamd ve Resûlullaha salât ve selâm söylemelidir. Resûlullah efendimiz duâya başlarken;
(Sübhâne Rabbiyel aliyyil a’lel-Vehhâb) derdi.
Duâdan önce tövbe, istiğfâr etmeli, sonra bütün mü’minlerin sıhhat ve selâmetleri için duâ etmeli, her dileğini söyleyip, vermesini cân ve gönülden istemelidir. Kalbine gelen hayırlı şeyi istemeli, söylediğinin manâsını öğrenmelidir. Duâ, bir temennî olmamalı, istediği şeye kavuşturacak sebeplere yapışmalıdır. Sebeblere yapışmadan yapılan duâ, kabûl olmaz. Hadîs-i şerîfte;
(Çalışmadan duâ eden, silâhsız harbe giden gibidir) buyuruldu.

Sâlihleri vesîle etmelidir...
Abdest alıp, diz üstüne, kıbleye karşı oturup, elleri göğüs hizâsında ileri uzatıp, avuçları semâya karşı açıp, Peygamberleri ve evliyâyı vesile ederek, Onların hâtırı ve hürmetleri için istemeli, sonunda Âmîn demelidir.”
Hısn-ül-hasîn’de duâ âdâbını anlatırken;
“Duânın kabûl olması için, Peygamberleri ve sâlih kulları vesîle etmelidir. Buhârî’deki hadîs-i şerîfte böyle bildirildi” buyurulmaktadır.
Netice olarak, duânın kabul olabilmesi için, ağıza da, mideye de dikkat etmek lâzımdır. Ayrıca, ü teâlânın sevdiklerini vesile ederek duâ etmelidir. Alî Râmîtenî hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Günâh işlememiş bir dil ile duâ ediniz ki, kabûl olsun!”

Konular