Çeçenistan Direnişi Hikayesi

Çeçenistan Direnişi Hikayesi 
Çeçenistan, tarih boyunca Kafkaslar’daki Müslüman halkların bağımsızlık ve hürriyet simgesi ve öncüsü olmuştur. Kafkaslarda İmam Mansur’dan, Şeyh Şamil’den bugünlere miras kalan Çeçen direnişi, birçok kez Rusya tarafından ezilmeye ve yok edilmeye çalışılmıştır.
400 yılı aşkın bir süredir Kafkasya’nın tamamında ve Çeçenistan’da sayısız mezalime imza atan Rusya her defasında Çeçen topraklarından eli boş dönmüştür. Cevher Dudayev’in da belirttiği gibi Rusya’nın milyon birinci kez düzenlenen saldırıları sayıca az olan Çeçenler tarafından milyon birinci kez püskürtülmüştür.
Tarihi Süreç
Çeçenlerin Ruslarla ilk karşılaşmaları 1556 yılında Rusların Astrahan’ı işgal etmesinden sonra oldu. Rusların ilerlemesine karşı büyük mücadele veren Kafkas halkının direnişi, 1783’te İmam Mansur ile başlamış, 1834’te İmam Şamil’le devam etmiştir.
Rusya’nın 1860’lı yıllarda Kafkas halklarına karşı izlediği sürgün politikası 21 Mayıs 1864’te gerçekleşen “Büyük Sürgün” ile zirveye ulaştı. İçinde Çeçenlerin de bulunduğu yaklaşık 2 milyon Kafkasyalı, başta Anadolu olmak üzere çeşitli bölgelere sürgün edildi.
11 Mayıs 1918’de Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti ilan edildi ancak bu hareket başarılı olamadı. Çeçenler, II. Dünya Savaşı’nın sonlarında (1944) Almanlarla işbirliği yaptıkları gerekçesi ile Stalin tarafından İnguşlarla birlikte Sibirya’ya sürüldüler. 750 bin kişi olarak sürülen topluluk 1957 yılında 400 bin kişi olarak geri dönebildi.
1980’li yılların sonlarında Gorbaçov’un “açıklık” ve “yeniden yapılanma” politikaları neticesinde SSCB çözülme sürecine girdi ve Çeçenler 1 Kasım 1991 yılında Çeçen-İnguş Cumhuriyeti adı ile bağımsızlıklarını ilan etti. Genç cumhuriyetin ilk başkanı Cevher Dudayev oldu. Rusya bu kadroyu yönetimden uzaklaştırabilmek ve kendi çıkarlarına hizmet edecek bir kadroyu iş başına getirebilmek için önce Çeçenistan içinden Ömer Avturkhanov’un liderliğinde bir muhalefet ortaya çıkardı. Bu muhalefeti ayrıca silah ve askeri teçhizatla da destekledi. Muhalifler 18 Kasım 1994’te hükümet birlikleriyle çatışmaya başladılar. Rusya kendi oyununu gizlemek amacıyla, Cevher Dudayev’e bağlı güçlerle muhalifler arasında meydana gelen çatışmayı Çeçenistan’ın iç meselesi olarak göstermeye çalışıyordu. Bu amaçla bir yandan muhaliflerin savaşmaları için gizlice asker ve silah gönderirken bir yandan da iç savaşa son verilmesi için ültimatomlar vermekten geri kalmadı. Ancak Rus askerlerin yönetime bağlı birlikler tarafından esir edilmesi sergilenen oyunu aşikar etti. Rusya, Çeçenistan’daki bağımsızlık mücadelesini bastırabilmek için zaman zaman başkent Grozni’ye (Caharkale) hava saldırıları da düzenledi. Moskova'daki yönetim, kendisini Çeçenistan’daki kavganın dışında gösterebilmek için bombardımanın kendi uçakları tarafından yapıldığı yolundaki açıklamaları önce reddetti ise de daha sonra bunu kabullenmek zorunda kaldı.
Moskova yanlısı muhaliflerin bağımsızlık yanlısı yönetim karşısında zayıf kalmaları üzerine Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin, 29 Kasım 1994’te bir ültimatom vererek çarpışan taraflardan 48 saat içinde silahlarını bırakmalarını istedi. Ancak Çeçenistan Cumhurbaşkanı Dudayev bu ültimatoma karşı çıkarak Yeltsin’in böyle bir ültimatom vermeye yetkisinin olmadığını bildirdi. Zaten Rusya’nın böyle bir ültimatom vermekteki amacı da olaylara doğrudan müdahalede bulunmak için bir gerekçe oluşturmaktı. Ancak Çeçenistan Moskova’dan kumanda edilen muhalif silahlı güçleri tasfiye mücadelesini sürdürdü. Bu gelişmeler üzerine Rusya da doğrudan müdahalede bulunmaya başladı ve 3 Aralık 1994’te Rus uçakları Grozni’deki başkanlık sarayını bombaladılar. Böylelikle Soğuk Savaş dönemi ardından aslında kökleri 400 yıl öncesine dayanan ilk Çeçen Rus Savaşı başlamış oldu.
I.Çeçen – Rus Savaşı 1994 – 1996
4000 Rus askeri Çeçen Cumhuriyeti’ne ait Nattereçni şehrini işgal etti. Bunun ardından Rusya, Dudayev’e bağlı birliklerin bir süre önce esir ettiği askerlerin 48 saat içinde serbest bırakılması için ültimatom verdi. Dudayev yönetimi ise esirleri serbest bırakmak için Rusya'nın kendi askerleri olduğunu kabul etmesi şartını koştu. Esirler meselesi ültimatomla çözülemeyince karşılıklı görüşmeler yoluna gidildi. Ancak Rusya Savunma Bakanı Pavel Graçov’la Çeçenistan Cumhurbaşkanı Dudayev arasında 6 Aralık 1994’te gerçekleştirilen görüşmelerde sağlanan olumlu gelişmelere rağmen Rusya Grozni’yi 7 Aralık’ta ikinci kez havadan bombaladı. 11 Aralık sabahı da Rus birlikleri Çeçenistan topraklarına girdi.
Çeçenistan’ın Rusya bünyesinden ayrılmasını istemeyen Rus yönetimi haksız işgali karşılaştığı direnişten dolayı ancak iki seneye yakın bir süre devam ettirebildi. Savaş sonrası 1996’da imzalanan anlaşmayla Çeçenistan’ın bağımsızlığı Moskova tarafından resmen tanınmış oldu. 31 Ağustos 1996 tarihinde Çeçenistan adına Aslan Mashadov ile Rusya adına Aleksandr Lebed arasında Çeçenistan’ın siyasi statüsünün 5 yıl içinde belirlenmesine dair anlaşma imzalandı.
Bu arada Rus birliklerine ait savaş uçakları Çeçenistan’dan çekilme sürecinde başkent Caharkale’yi ağır bombardımana maruz bıraktı ve bunun sonucunda Caharkale’de binlerce sivil hayatını kaybetti. İlk Çeçen savaşında hayatlarını kaybedenlerin sayısının 150 bin civarında olduğu belirtilmektedir. Yine savaş sırasında göçe maruz kalanların sayısı ise 500 binin üzerindedir.
II. Çeçen – Rus Savaşı 1999 - ?
1996 yılı Ağustos ayında yapılan anlaşma ardından 12 Mayıs 1997’de yeni bir anlaşma daha imzalandı. Fakat imzalanan bu anlaşmalar Rusya’nın anlaşma şartlarına uymaması nedeniyle Çeçen sorununa kalıcı bir çözüm getiremedi. 1994–96 Çeçen-Rus Savaşı esnasında tahrip olan Çeçenistan’ın yeniden inşası konusunda yardım sözü veren Rus Yönetimi Mashadov’u bir federasyon anlaşması imzalamaya ikna edemeyince, taahhüdünü yerine getirmemiştir. Çeçenistan’da istikrarın sağlanması için gerekli ekonomik ve siyasal desteği vermeyen Moskova, Çeçenistan politikasını Çeçenistan’ın istikrarsızlaştırılması üzerine bina etmeye başladı. Sonuç olarak, Mashadov yönetimindeki Çeçenler, Moskova’nın bölgeden çekildiği ve Çeçenistan’ın de facto bağımsızlık kazandığı 1997 ve 1999 yılları arasında kendi siyasal kurumsallaşmasını tamamlamak yerine istikrarsızlık içine sürüklendi.
Bu arada Dağıstan’da yeni bir hareketlenme gözlendi. Dağıstan’ın Çeçenistan sınırındaki köylerinde yaşamakta olan Çeçenlere yönelik olarak başlatılan saldırılar Şamil Basayev ve Çeçen direnişçilerin bir kısmının bu coğrafyaya geçmesine ve Müslüman tarafa destek olacakları bir sürecin başlamasına neden oldu. Aynı süreç Moskova tarafından bir fırsat olarak değerlendirildi. Çeçenistan’daki bağımsızlığa razı olmayıp bu topraklara işgal güçlerini sokmak için fırsat kollamakta olan Moskova, 11 Ekum 1999 tarihinde Dağıstan’daki direnişi başlatanların Çeçen kökenli olmalarını gerekçe göstererek işgal güçlerini yeniden Çeçenistan’a soktu. Bu arada, Moskova’da ve bazı büyük şehirlerde Rus istihbaratı tarafından gerçekleştirilen patlamaların sorumluluğu da Çeçenler üzerine yıkılarak bu işgalde gerekçe olarak kullanıldı.
O zaman Rusya başbakanı olan Viladimir Putin, Çeçenistan’ın Rusya toprağı olduğunu ve istedikleri şekilde müdahale edebileceklerini söyledi. Oysa Rusya 1996’da imzalanan anlaşmayla Çeçenistan’ın bağımsızlığını kabul etmişti. Dolayısıyla Rusya, Çeçenistan’a asker sokarak hem uluslararası anlaşmaları hem de Çeçenistan’la imzaladığı ikili anlaşmayı ihlal etmişti. Rusya bu kez saldırılarını sivillere yönelik hava bombardımanları şeklinde yoğunlaştırdı. Saldırının yoğunluğu ve geniş bir bölgeyi kapsaması nedeniyle insanlar kalabalık gruplar halinde yurtlarını terk ederek başta İnguşetya olmak üzere Dağıstan, Osetya, Azerbaycan ve Gürcistan gibi ülke ve bölgelere göç etmeye başladılar. Çeçenlerle direk olarak yüzleşmekten çekinen Rusya sivil insanlara yapılan baskının mücadele edenler üzerinde bir baskı unsuru oluşturması ve teslim olmalarını sağlamasını ummaktaydı. Ama hava saldırılarından hedeflediğini elde edemedi ve başkent Caharkale’nin kapılarına kadar dayanarak Çeçen mücahitlerle direk karşı karşıya gelmek zorunda kaldı. Bu göğüs göğüse çatışmalar ise Rus güçlerinin beklemediği şekilde kayıplar vermesine yol açtı.
Çeçen Liderlerinin Şehadetleri:
                  “Unutma, büyük savaşlar büyük kahramanlar ister!"
                  “Üniformam kefenim, arzum şehadettir."
                                                      Aslan Mashadov
Maalesef 2 Ekim 1999 tarihinde başlayan II. Çeçen Savaşı henüz devam etmektedir. Bu süre zarfında Rusya tüm Çeçen liderlerini birer birer katletti. İlk önce ilk Çeçen Savaşı esnasında, Çeçenistan’ın ilk cumhurbaşkanı ve Çeçenistan’daki bağımsızlık mücadelesinin önderi Cevher Dudayev, Gekhi-cu köyünde füze saldırısı sonucu hayatını kaybetti. Yine Çeçen direniş önderlerinden Salman Raduyev Rus hapishanesinde işkenceyle öldürüldü. Bir başka önder Zelimhan Yandarbiyev Katar’da cami çıkışında haince bir suikastla şehit edildi. Daha sonra Çeçenistan’ın üçüncü cumhurbaşkanı Aslan Mashadov, Tolstoy-Yurt kasabasında Rus özel birlikleri tarafından düzenlenen bir operasyonla şehit edildi. Mashadov’un halefi olan Abdülhalim Sadullayev ise Ruslar tarafından Argun kasabasında şehit edildi. Ve son olarak Şamil Basayev İnguşetya’nın Ekazevo köyünde şehit edildi. Böylelikle Çeçen direnişindeki tüm kilit isimler şehadet kervanına katıldı. Çeçenistan mücadelesi artık yeni nesil Şamillerin omzunda yükselecek.
Cevher DUDAYEV, 21 Nisan 1996’da şehit edildi.
Salman RADUYEV, 14 Aralık 2002’de şehit edildi.
Zelimhan YANDARBİYEV, 13 Şubat 2004’de şehit edildi.
Aslan MASHADOV, 8 Mart 2005’de şehit edildi.
Abdülhalim Sadulayev, 17 Haziran 2006’da şehit edildi.
Şamil BASAYEV, 10 Temmuz 2006’da şehit edildi.
ÇEÇENİSTAN’DA HAK İHLALLERİ
Soğuk Savaş sonrası tüm dünyada meydana gelen kargaşa ve savaş ortamının en uzun sürelisi kuşkusuz Çeçenistan’da yaşandı ve hala yaşanmakta. İlki Aralık 1994’te başlayıp Ağustos 1996’da biten, ikincisi 1999 Ekim’inde başlayan ve hala devam eden savaşlardan etkilenmeyen tek bir Çeçen yoktur. Çeçen halkı için katliamlar, işkenceler, soruşturmalar ve sürgünler hiç de yabancı sayılmaz. Altmışlı yaşlarda olup üçüncü sürgününü yaşayan binlerce Çeçen bulunmaktadır. 1864 Büyük Sürgünü’nde zorla yerlerinden edilen 2 milyona yakın Kafkasyalı içerisinde ve 1944 yılında Almanlarla iş birliği yaptıkları gerekçesiyle Stalin tarafından Orta Asya ve Sibirya’ya gönderilenler arasında yüz binlerce Çeçen bulunmaktaydı. Bu insanların önemli bir kısmı zor yolculuk koşullarında ve zorunlu yerleşimin ilk yıllarında hayatlarını kaybetmişlerdir.
Bu bağlamda Çeçenler adeta geçmişin tekrarını yaşamaktadırlar. Çeçeçnistan’da yıllardır değişmeyen bir hikaye yaşanmakta, yetişkinler yeni nesillere savaştan ve getirdiği sıkıntılardan, mültecilik dönemlerinden bahsetmektedirler. 1994–96 savaşı boyunca ve hala devam etmekte olan savaşta göç eden insanların sayısı ayrı ayrı 500’er bini bulmuştur. Bu insanlar saatte dört binden fazla patlamanın yaşandığı Caharkale gibi Çeçen kentlerinden, daha emin olarak gördükleri komşu ülke ve bölgelere göç edebildikleri için kendilerini şanslı saymaktadırlar.
Çeçenistan’da kalmak, hayati tehlike de dahil her türlü sorunla karşılaşmayı peşinen kabullenmek demektir. Her iki savaşta kimyasal olanlar da dahil olmak üzere kullanılan silahlar, yapılan bombardımanlar 300 binden fazla Çeçenin hayatına mal olmuştur. Bu rakam bir milyondan fazla olmayan Çeçen nüfusun neredeyse üçte birlik bir kısmını oluşturmaktadır.
Özellikle son 12 yıl içerisinde, Çeçenistan’da yaşayan birçok kişi için “hayatta kalmak” her gün yenileri eklenen acı haberlerle birlikte ölüp ölüp dirilmek anlamına geliyor. Bu baskı çemberinde insanlar yoğun bombardıman neticesinde hayatını kaybetme ya da yaralanıp sakat kalma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Kaçırılma, yağmalama, tecavüz vakaları, toplama kampları gerçeği ile yaygın işkence olayları ve ‘temizleme operasyonları’ adı altında gece yarısı baskınlarının getirdiği derin psikolojik izler, insanları yaşamla ölüm arasında bir tercih yapmaya zorlamaktadır. Hatta insanlar kaybolan ya da katledilen yakınlarının nerede olduğunu sorma ya da cesetlerine ulaşma imkanından da çoğu zaman mahrum kalmaktadırlar. Şansı yaver gidip de yakınlarının cesetlerine ulaşabilen aileler ise bu cesetleri alabilmek ve dini vecibelerini yerine getirerek defnetmek için bile Rus askeri birimlerine astronomik fiyatlar ödemek zorunda kalmaktadırlar. Rusya’nın taraf olduğu Cenevre Sözleşmesi’ni ihlal ederek her iki savaşta da hastaneleri, doğumevlerini, pazarları ve yerleşim yerlerini ve mülteci konvoylarını hedef alması insanların endişelerini haklı çıkarmaktadır.
Yedinci yılına giren ikinci savaş boyunca mültecilerin sayılarına dair veriler sürekli olarak değişmiştir. Kayıtların düzenli tutulamaması ve kayıt dışı mülteciliğin yaygınlığı sebebiyle net rakamlara ulaşmak, çoğu zaman mümkün olmamıştır. Verilere göre mültecilerin sayısı savaş boyunca 400 bin ila 800 bin arasında değişmiştir. Ayrıca Çeçenistan içerisinde yerinden edilen 240 bin insandan bahsedilmektedir.
Çeçenistan’da seyahat özgürlüğü bulunmayan insanlar bodrum katlarında ve yıkıntılar arasında yaşamaya çalışmaktadır. Su almak için çocuklarıyla sokağa çıkmak zorunda kalan insanlara bile Rus keskin nişancılar tarafından ateş açılmaktadır. Çeçenistan içerisinde evleri yıkılan ya da tehlike içerisinde bulunan insanlar sıklıkla yer değiştirmek zorunda kalmışlardır. Grozni, Vedeno, Şali, Gudermes, Argun, Urus Martan ve daha birçok Çeçen şehri defalarca asker-sivil ayrımı yapılmaksızın bombardımana tabi tutulduğundan, insanlar akrabalarının ya da tanıdıklarının bulunduğu daha güvenli şehir ve kasabalara göç etmişlerdir.
Elbette göçler kolay olmamaktadır. Zira Rusların mülteci konvoylarını ve gruplar halinde yol alan mültecileri hava ve karadan bombardımana tutmaları, onlara geçiş noktalarındaki karakollarda taciz ve saldırılarda bulunmaları sıkça karşılaşılan olaylar arasındadır. Bir istatistiğe göre Çeçenistan’da bulunan mültecilerin %90’ının en az bir ya da birden fazla akrabası hayatını kaybetmiş durumdadır.
Çeçenistan kuşatılmış ve baskı altında tutulan bir coğrafya olma özelliğini uzun yıllardır sürdürmektedir. Komşu ülke ve bölgelerin önemli bir kısmı Rusya Federasyonu’na bağlı iken Gürcistan’la sınırın bulunduğu kısım da ikinci savaşın başlamasının hemen ardından “Pankisi olayları” bahane edilerek çok yoğun bir güvenlik duvarıyla çevrelenmiştir. Hatta bu coğrafyaya ABD, Rusya ve Gürcistan güvenlik güçleri defalarca operasyon düzenlemiş ve güya terörist avına çıkılmıştır. Bu şekilde abluka altına alınmış bir coğrafya içerisinde, Rusya’nın bizzat 200 bine varan asker ve diğer personelinin ve Rus yanlısı Çeçen güçlerin insafında devam eden bir hayat yaşanmaktadır Çeçenistan’da.
Çocuklar için okul ya da eğitimden bahsetmenin neredeyse imkanı yoktur. Zira Rus bombardımanında öncelikli hedefler arasında okullar da bulunmaktadır. Kullanılacak derecede iyi olan okulların önemli bir kısmı da Rus askerlerince kışlaya ya da toplama kamplarına dönüştürülmüştür. Çok az bir kısım okullarda devam eden eğitimin kalitesi ise savaş ortamında eğitim gören öğrenci ve öğretmenlerin psikolojileri dikkate alınacak olursa kolayca tahmin edilebilecektir. Çeçenistan’da böyle bir ortamda eğitim vermeye çalışan bir öğretmen durumu şu şekilde aktarmaktadır: “Çeçenistan’da savaş ile yakın ya da uzak teması olmayan çocuk yok denebilir. Bazıları bombardıman sırasında yaralanmış, bazıları da ebeveynlerini, yakın akrabalarını kaybetmişler. Öğretmenler öğrencilerin asık yüzlerine bakarak ders anlatmak zorundalar. Oysa savaştan önce okullarımızda normal bir hayat, iyi bir eğitim ve en önemlisi mutlu çocuklar vardı.”
Çeçenistan’da çok fazla gündeme getirilmeyen konulardan biri de ülkedeki nükleer atık depolarıdır. Tüm ülkede kaç tane atık deposu olduğu tam olarak bilinmemekle beraber 20’den fazla olduğu tahmin edilmektedir. Çeçenistan’da gömülü bulunan binlerce tonluk bu tehlikeli atıklar belki Rus işgalinden daha büyük bir felaket potansiyeli taşımaktadır. Uzmanlara göre yarım milyon tonu bulabilecek bu atıkların bir şekilde ortaya çıkmaları tüm Kafkasya’yı etkileyebilecek ve cehenneme çevirebilecek miktardadır.
Çeçenistan’daki hak ihlalleri maalesef Rusya’nın büyük ölçüdeki karartmalarına, uluslararası arenada devletlerin Rusya ile olan ilişkilerine ve reelpolitiğe kurban edilmekte, gerektiği gibi ele alın(a)mamaktadır. İlk savaş çıktığında dönemin ABD Başkanı olan Bill Clinton’un beyanatı bugün de Batı dünyasının arkasında olduğu düşünceleri yansıtmaktadır. Clinton: “Bu bir iç meseledir. Düzenin en az kan ve şiddetle tekrar sağlanacağını umuyoruz.” demişti. Uluslararası toplumun Çeçenistan’da yaşananlara karşı ilgisizliğe varan bu mesafeli tutumu ABD, AB ve Rusya arasındaki güç dengeleri, stratejik, siyasi ve ekonomik ilişkilerle birbirine bağlıdır. Bu anlamda Doğu Timor’daki Hıristiyan yönetime kucak açan ve bu coğrafyanın her şeye rağmen bağımsız bir devlet yapılması için efor sarf eden uluslararası toplum, hemen hemen nüfusunun %90’dan fazlasını Çeçenlerin oluşturduğu ve bağımsızlık için hemen her türlü kriteri bünyesinde barındıran Çeçenistan’ın sesine kulak vermemektedir.
Batı dünyasının bildik tavırlarını anlamak daha kolayken İslam dünyasının vurdumduymazlığı bu coğrafya insanını adeta kahretmektedir. Rusya’nın Kafkasya’yı kaybetmeme adına bilerek çıkardığı savaşta Çeçenistan, İslam dünyası tarafından da uluslararası arenada yalnız bırakılmıştır. İslam dünyası savaşı bitirme adına hemen hiçbir irade ortaya koymadığı gibi aynı zamanda Rusya’yı Çeçenistan’da devam eden kirli savaşa rağmen İslam Konferansı Örgütü’nün gözlemci üyesi olarak kabul edebilmiştir. İslam dünyası Kafkasya’da yapmış olduğu bu büyük hatayı derhal tamir etmeli, Rusya ile olan münasebetlerinde Çeçenistan’da yaşanan hak ihlallerini ve hepsinden önemlisi Çeçen halkının determinasyon hakkının Rusya tarafından da kabullenilmesi gerektiğini ısrarla belirtmelidir.
Çeçenistan’daki haksız ve orantısız güç kullanımı, işkenceler, toplama kampı vahşetleri, gece yarısı baskınları, bombardıman ve katliamlar bugün de devam etmektedir. Sayıları yarım milyona varan mülteciler bugün de her türlü mahrumiyetle yaşam savaşı vermektedir. Çeçenlerin uluslararası terörizmle ilişkilendirilme gayretleri adına, 11 Eylül sonrası Rusya tarafından propaganda malzemesi olarak kullanılsa da asıl terör eylemlerini yapanın, kullanılması yasak silahlarla Çeçenistan’ı cehenneme çevirenin hatta sınır ötesi operasyonlarla Çeçen liderleri katletmeye varan aymazlığa başvuran tarafın Rusya olduğu tüm dünya kamuoyu tarafından bilinmekte ve kabul edilmektedir.
Gerçekten haklıya hakkının verileceği ve Çeçenlerin hür ve özgür bir şekilde insanca yaşamlarını devam ettirecekleri günlerin yakın olmasını temenni ediyoruz.