ÖLÜM KORKUSUNDAN NASIL KURTULDUM !...

Bilmem farkında mısınız zamanın ne kadar çabuk geçtiğinin..hele yaş kırkı geçtikten sonra adeta koşturuyor zaman, acelesi varmış gibi..

Biri çağırıyor sanki ötelerden çabuk koş,asıl vatanına ulaştır şu gurbet gariplerini diye..

Gençken bu kadar çabuk geçmiyordu sanki,koştururcasına akmıyordu saatler,günler ,aylar ve yıllar..ya da geçiyordu da önünde uzun bir hayat var diye beni kandıran nefsimin ve onun akıl hocası şeytanın fısıltılarıydı görmemi engelleyen..

Ve boşa geçti gitti böylece ömürden yıllar..sanki ben bir kumarbazım masada para yerine zaman var,zamana oynuyoruz..

Ve ben hep kaybediyorum..

Kaybettikçe hırslanıyor,daha bir sarılıyorum dünyaya..farkına bile varmıyorum önümdeki sermayenin giderek tükendiğinin..

Ne zaman ki saçlarım ağarıp dökülüyor,o hiç bitmeyecek zannettiğim enerjim azalıyor,dağları dize getirebileceğimi zannettiğim gücüm tükenip dizlerim titremeğe başlıyor..,işte o zaman fark ediyorum geçen zamanı..birde bakıyorum sermayem azalmış..o hiç bitmeyecek zannettiğim sermayem..bir telaş başlıyor o zaman..bir başka bakmaya başlıyorum çevreme..çiçeğin,böceğin,yeşilin,tüm renklerin,mevsimlerin,o güzelim ilk baharın,yazın,hüzünlü sonbaharın,ve hazin kışın yüklendiği manaların farkına varıyorum.

Bir telaş başlıyor,her geçen günün beni kabre yaklaştırdığını fark ediyorum..geceler ızdırap oluyor, uykumda ölürüm diye korkuyor,uyuyamıyorum,gündüzler hiç bitmesin istiyorum.
Ama inadına çabuk geçiyor günler,birbirine ekleniyor hızla haftalar,aylar ve yıllar..
Otuzbeş yaş şiirini bir başka anlayarak okuyorum.zavallı şairi ve ölüm korkusunu taa iliklerimde hissediyorum..

Uykusuz geçen geceler ızdırap olmaya başlamıştı adeta..Albümlerdeki gençlik resimleri beni teselli etmek yerine ıstırabımı derinleştiriyor,geçen zamanı adeta bir tokat gibi yüzüme vuruyordu..
Aynaya bakmaya korkar olmuştum.
‘’yıllar yılı dost bildiğim aynalar neden bana düşman görünürsüz’’(C.s.t)
Bu telaş içindeyken bir dost tuttu elimden beni bir yere götürdü..sıcak bir ortamda çaylar içildi ve biri eline bir kırmızı kitap alıp okumaya başladı..
Önce pek bir şey anlamadım okunanlardan,içinde eski Türkçe kelimeler çoğunluktaydı.ve dikkatim bulunduğum ortama kaydı ister istemez..ne ilginç inranlardı..yüzlerinde bir huzur vardı.öyle bir huzur ki etrafa yayılıyordu adeta..gençler başka türlüydü burada,gençlerdi ama yaşlarından çook olgun duruyorlardı,sonra yaşlılara kaydı gözüm ..aman Allahım hiç telaşlı görünmüyorlardı.yetmişin üstünde yaşı olanlar bile son derece sakindiler.sanki ölüm onların
Peşinden kovalamıyordu..neden sonra yavaş yavaş okunanlarıduymaya başladım..

‘’yani mevti veren O’dur.yani;hayat vazifesinden terhis eder;fani dünyadan yerini tebdil eder;külfet’i hizmetten azadeder.yani hayat-ı faniyeden,seni,hayat-ı bakiyeye alır.işte şu kelime ,şöylece fani cin ve inse bağırır;der ki:

Sizlere müjde,mevt(ölüm)idam değil,hiçlik değil,fena(yokluk)değil,inkiraz değil,sönmek değil,firak-ı ebedi(sonsuz ayrılık)değil,adem(yokluk)değil,tesadüf değil,failsiz bir in’idam değil;belki(kesinlikle)faili-i hakim-i rahim tarafından bir terhistir,bir tebdil-i mekandır.saadet-i ebediye tarafına ,vatan-ı aslilerine bir sevkiyattır.yüzde doksandokuz ahbabın mecmaı olan alem-i berzaha bir visal kapısıdır.’’(mektubat.20.mektup)

Beynimden vurulmuşa dönmüştüm.çoğunu anlamamıştım ama konunun ana fikrini yakalamıştım.bana Müslüman olduğumu hatırlatıyor ve haykırıyordu bu sözler:
Eyy gafil insan sen yalnız değilsin bu dünyaya seni bir gönderen var diyordu,ölüm son değil,aksine asıl hayat ölümden sonra başlıyor diyordu.

Birden dikkat kesildim ,sadece kulaklarımla değil,tüm varlığımla dinlemeğe başladım..aman Allahım ! adeta susuz bir çölde kalmıştım şimdiye kadar.işte bu da suya kanacağım vahaydı.ne suyu ,imanımdı açlığım,burası da o açlığımı doyuracağım yerdi.
Devam ediyordu hatip:

‘’sizlere müjde mahbup(sevgili)larınızdan nihayetsiz firak(ayrılık)ların yaralarını tedavi edip merhem süren bir mahbub-u bakiniz (ölümsüz sevgili)var.madem o var ve bakidir,başkaları ne olursa olsun merak çekmeyiniz…

Ey biçareler!

Mezaristana göçtüğünüz zaman;eyvah!malımız harap olup,say(çalışmalar)imiz heba oldu.şu güzel ve geniş dünyadan gidip,dar bir toprağa girdik demeyiniz;feryat edip me’yus olmayınız…
Ey insan ! bilirmisin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun?

Otuzikinci sözün ahirinde denildiği gibi:Dünyanın bir sene mesudane hayatı ,bir saat hayatına mukabil gelmeyen cennet hayatının ;ve o cennet hayatının dahi bin senesi ,bir saat rü’yet- cemaline(Allah’ı görmek) denk gelmeyen bir cemil-i zülcelalin daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun….
Ve ziyafetgah-ı ebedisi olan cennete çağırılıyorsunuz.

‘’öyle ise kabir kapısına ağlayarak değil,gülerek giriniz( ! )’’

Ağlıyordum !...

Ama huzurluydum,

Rabbimi adeta yeniden bulmuş,imana ,taklid-i değil,tahkik-i imana kavuşmuştum.

Evet,artık anlıyordum.şeytandı bize bu korkuları yaşatan..aslında bizim değildi.bizim zannettiklerimiz.Ruhumuz,bedenimiz bize verilen emanetlerdi.Aynen bize verilen ömür gibi..ve o ömrü bir an uzatmak veya kısaltmak elimizde değildi.Bizim zannettiğimiz için kaybetmekten korkuyorduk.halbuki dünyaya gönderirken bizim fikrimizi sormadıkları gibi geri alırken de sormayacaklardı.çünkü burası bir misafirhane ,bizlerde misafirlerdik.ve en önemlisi ölüm zannedildiği gibi korkulacak bir şey değil aksine ‘mevlananın dediği gibi’’şeb-i aruz,sevgiliye kavuşma anıydı.
mesele az veya çok yaşamak değildi.peygamberlere,sultanlara,Karunlara,harunlara kalmayan bu dünya elbet bana da kalmayacaktı.
Mesele ne kadar yaşadığın değil,nasıl yaşadığındı.hesap vermeye yüzün varsa asıl yaşanacak yer olan orasıydı.

Mutluydum,yanaklarımdan süzülen yaşlar mutluluk gözyaşlarımdı.



Gecenin karanlığında yürürken hala kulaklarımda çınlıyordu son cümleler:

‘’Ey insan !

Fenaya,ademe,hiçliğe,zulümata,nisyana,çürümeğe,dağılmaya ve kesrette boğulmaya gittiğinizi tevehhüm edip düşünmeyiniz !
Siz fenaya(yok olmaya)değil,beka(ebedi yaşam)ya gidiyorsunuz.Adem(yokluk)e değil,vucud-u daimiye sevk olunuyorsunuz…..

Ağlıyordum ama içim huzur doluydu.tüm gerginliklerim gitmiş teslim olmuştum.

Zaten ‘’Müslüman : Rabbine teslim olan demek ‘’değilmiydi !

Aylardır ilk kez deliksiz uyuyup nasipse yepyeni bir hayata uyanacaktım..


Eşref Abdullah

Konular