Ömür dediğin kaç gündür?

[color=blue][size=16px][b]Ömür dediğin kaç gündür?[/b][/color][/size]

Bir gün susmayı öğrendim. Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar
susacaktım. Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim
tarzıydı.

Babam akşamları eve yorgun dönerdi. Ben bütün gün evde sıkılır, onun
gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla
oynamak isterdim. Babam sarılır, öper sonra da, hadi odana git, derdi.
Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya gelirdik
babamla. Onlar annemle konuşurken ben araya girer, sesimi duyuramayınca da bağırırdım. Babam sinirlenir,
[b]"Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı
ütüleme!"[/b] derdi. Annem de [b]"Bütün gün zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuşturtmayacaksı n babanla?"[/b] diye çıkışır, beni odama
gönderirdi.

Çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol
alırdım. Babam arkamdan, [b]"Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip,
hâlâ ne istiyor anlamadım."[/b] diye bağırmaya devam ederdi. [b]"Keşke benim de
bir odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep
birlikte otursaydık"[/b] derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret
edemezdim.

Yemekten sonra babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır, televizyon
seyrederdi. Beni yanına çağırır biraz severdi. Onun izleyeceği önemli
birşey varsa beni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı. Azıcık hareket edip
koşup oynamaya çalışsam oda hapsim yeniden başlardı.

Bir gün anladım ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa susarak
yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım. Önce resim yaparak başladım
işe.

Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor; [b]"Bak, böyle uslu uslu oyna işte."[/b]
diyordu. Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle ilgili bir şey sorsam
afallıyordu. Ama bana kızarak beni artık odama göndermiyordu. [b]"Son
günlerde ne de akıllandı benim oğlum."[/b] diye komşulara anlatıyordu annem
halimi.

Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı. Annem [b]"Odanı topla!"[/b]diye
odama kapattığında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum.

Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı
beceremiyordum. Annem odama gelip [b]"Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım."[/b] dedi bir gün.

Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da elimden
alırsa ben ne yapacaktım?

Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım. Babam eve gelince uygun zamanı
kolladım.

Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam oturur oturmaz
çizdiğim resmi getirdim.

Babam baktı. Hım, dedi [b]"Çok güzel olmuş. Bu adam benim herhalde."[/b] dedi.

Ben [b]"Hayır o adam değil, bu çocuk sensin.[/b]dedim.

O [b]"Hayır, bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kız da arkadaşın."[/b]dedi.

Ben yine [b]Hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçük kız da
annem."[/b] dedim.

Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: [b]"Peki neden bizi küçük çizdin?"[/b] dedi.

Heyecanla başladım anlatmaya.

Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz yaşlanıp
küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek,

komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten
geldiğimde yorgun olacağım. Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda işyerinde
kafam şişmiş olacağından sizi duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler
paylaşmak istediğinizde [b]"Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim."[/b]
diyeceğim. Ve bir de bağıracağım [b]"Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları
da var, daha ne istiyorlar"[/b] diye.

Annemle babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı.

Duyduklarına inanamıyorlardı .

Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki sonsuza kadar
konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi.



Farkında olmalı insan... Kendisinin, hayatın, olayların, gidişatın farkında
olmalı.



Ömür dediğin üç gündür,



Dün geldi geçti



Yarın meçhuldür,



O halde ömür dediğin bir gündür,



O da bugündür.

[i]Mesut Koçak[/i]

Konular