Kıyamet alametlerinin tevili

[color=blue][size=18px]Kıyamet alametlerinin tevili

Sual: Bazı kimseler, hadislerle bildirilen, güneşin batıdan doğmasını, Dabbe-tül-arz denilen hayvanın, çıkıp elindeki mühürle bu Müslüman, bu kâfir diye mühürlemesini, Hazret-i Mehdinin, Hazret-i İsa’nın ve Deccal’ın gelmesini tevil ediyorlar. (Bu kadar açık şeyler, harikulade haller, imtihana münafidir. O zaman herkes Müslüman olur) diyorlar. Hiçbir İslam âlimi, kıyametin büyük alametlerini böyle tevil etmediğine göre, bunların tevilleri yersiz değil midir?
CEVAP
Elbette yersizdir. Mucize ve keramet, harikulade bir haldir. Peygamber efendimizin bin kadar mucizesi görülmüştür. Ama yine de, Ebu cehil gibiler inanmamıştır. İsa aleyhisselamın da, birçok mucizesi olmuştur. Körleri iyi etmesi, ölüleri diriltmesi gibi mucizeleri görüldüğü halde, 12 kişiden başka, iman eden olmamıştır. Bu 12 kişi de, mucize gördükleri için değil, Peygamber olduğuna inandıkları için, iman etmişlerdir.
Evliya-i kiramdan da, binlerce kerametler zuhur etmiştir. Bunları gören gayrimüslimlerden, iman etmeyen çoktur.
Demek ki, mucize ve keramet gibi olaylar, imtihanı bozmuyor. Üstelik bunlar olunca iman edin denmiyor ki, aksine imtihan müddetinin bittiğini, bundan sonra imanın kabul edilmeyeceği bildiriliyor. Zaten, iman etseler de, imanları kabul edilmeyecektir. Yani bunları tevil etmek çok yersizdir. İmtihan bittikten sonra, doğru cevapları açıklamak niye imtihana aykırı olsun ki?
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Rabbinin bazı âyetleri [alametleri] geldiği gün, önce iman etmemiş veya imanında hayır kazanmamış olana, [o günkü] imanı fayda vermez.) [Enam 158]
Âyet-i kerimede bildirilen alametlerden üçünü, Peygamber efendimiz şöyle açıklıyor:
(Güneş batıdan doğmadıkça, Kıyamet kopmaz. O zaman herkes iman ederse de imanı fayda vermez.) [Buhari, Müslim]
(Şu üç şey ortaya çıkınca, iman etmemiş veya imanından hayır kazanmamış olana, imanı fayda vermez: Güneşin batıdan doğması, Deccal ve Dabbet-ül-arz.) [Tirmizi]
Tevil edenlerin maksadı, güneşin batıdan doğması, Deccal’ın ve Dabbe’nin çıkması değildir. Maksat, Hazret-i Mehdinin ve Hazret-i İsa’nın gelmesini inkâr etmektir.



Evlilik görüşmesi

Sual: Müslüman bir erkek ile kız, evlenmeden önce, aralarındaki görüşmeler nasıl olmalı, neler konuşulmalı ve neler sorulmalı? Bunların yanında, başka bir kimsenin olması gerekir mi?
CEVAP
Kız ile erkeğin oturup pazarlığa girişmeleri doğru değildir. Yani sünnet olan o görüşme pazarlık yeri ve zamanı değildir. Birbirine uygun olup olmadıkları, zaten aileler arasında konuşulur, sorulup araştırılır. Her bakımdan evlenmeleri uygun görülürse, kız ile oğlanın görüşmesi ondan sonra olmalıdır. Namaz kılıyor mu, yeterli geliri var mı, hangi okulu bitirdi, mizacı, huyu nasıldır, ehliyeti var mı, oğlan annesi ile mi oturacak gibi öğrenilmesi istenen şeyler, daha önce aileler arasında konuşulup halledilir. Yani aileler araştırıp, evlenmeye mani halleri olmadıkları meydana çıktıktan sonra, gençlerin, fiziki olarak birbirini görmeleri sağlanır. Bu da çok kısa olabilir.
Görüşme, halvete mani olacak şekilde olmalıdır. Mesela, odanın kapısı, hafif aralıklı olmalı veya kızın mahrem bir erkek akrabası bulunmalı, yahut erkeğin mahrem bir kadın akrabası olmalı. Mesela annesi, bacısı, halası, teyzesi, ninesi olabilir. Kızın veya oğlanın babası da, içeride durabilir.
Oğlanla kız birbirlerinin dengi ise, buna büyüklerin tavsiye ve tecrübeleri de eklenince, artık ince eleyip sık dokumak uygun olmaz.
Eskiden, çocuklarını evlendirecek olanlar, büyük bir zata sorarlar, o da, uygun dedikten sonra evlendirirlermiş. Zamanla, sormadan iş yapıyor denilmesin diye sormalar başlamış. Uygun denmesine rağmen, (Kız istemiyor, oğlan beğenmiyor) diyerek o zatın sözüne uymuyorlarmış. Bu aileler, tekrar, (Başka bir talip var mı) diye sordurunca, o zat da, (Bizim bulduğumuzu beğenmiyorlar, kendileri at pazarından baksınlar) dermiş.
Şu halde, kime danışıyorsak, söz dinleyeceksek danışmalıyız, dinlemeyeceksek hiç danışmamalıyız.

__________________



Dinde reforma doğru



Sual: Gazetelerde okudum. Etkili ve yetkili bir ilahiyat profesörü diyor ki:
(Kadınların camide erkeklerle eşit muamele görmesi, camide kendilerine ferah, aydınlık ve güzel bir yer bulması kadının özgüveni için önemlidir. Erkekler kadınlara, kadınlar erkeklere vaaz verebilir. Bayanların okuduğu ilahiler, daha duygulu ve etkili olur. Kur’an ve ezan okumasının, bunların erkekler tarafından dinlenmesinin, hiçbir mahzuru yoktur. Arapların ataerkil, kadınları kıskanan, onları toplum hayatının dışına iten anlayışı, Arap örfünün, baskın hale gelmesi sonucudur. O kültürün yansıması sonucunda, ikinci ve üçüncü asırda, fıkıh kitaplarında, kadınlara bazı yasaklar getirilmiştir. Artık dinin, kendi çağımızın beklentilerine, ihtiyaçlarına, duyarlılıklarına bakarak kendi dindarlık tarzımızı kendimiz kurmamız, gerekli reformu yapmamız gerekir.) Bir ilahiyatçının dinde reform yapma yetkisi var mıdır?
CEVAP
Dini bildiren, Allahü teâlâdır. Dinin sahibi Odur, değiştirme yetkisi Onundur. (Kendi dindarlığımızı kendimiz kurmamız gerekir) demek, yeni bir din kurmak istemek olur. Yeni bir din kurabilirler ama adına Müslümanlık demeleri yanlış olur. İnsanların uydurduğu şeylere de din değil, dinsizlik denir. Tabiin devrindeki büyük âlimlere, mezhep imamlarına, onların yazdığı fıkıh kitaplarına saldırmak, büyük cinayettir. Hiçbir Müslüman bunu yapamaz. Dinimize Arap örfü demek de, çok yanlıştır. Dinin, örf ile alakası yoktur. Dinimiz, günah olan örf ve âdetleri de yasaklamıştır. İslamiyet’i Allahü teâlâ bildirmiştir. Cariyeler saçlarını, kollarını açabilir, seslerini erkeklere duyurabilir. Cariyeyi, yani köle kadınları örnek gösterip, hür kadınlara da, bunlar mubah demek, Müslümanlığı yıkmaya çalışmak olur. Muteber din kitaplarında buyuruluyor ki:
Kadınların, yabancı erkeklerle lüzumsuz yere, konuşmaları, şarkı söyleyerek, hatta Kur'an, mevlit, ezan okuyarak seslerini erkeklere duyurmaları büyük günahtır. Ancak yabancı erkeklerle, alış veriş gibi, ihtiyaç halinde, fitneye sebep olmadan, sert ve ciddi konuşabilirler. (Tergib-üs-salat, Hadika)
(Ey nebi hanımları, siz diğer kadınlar gibi değilsiniz. Allah'tan sakının, edalı, yumuşak konuşmayın, kalbi bozuk olan, ümide kapılır; hep ciddi konuşun.) [Ahzab 32] (Peygamber hanımlarının yani annelerimizin yumuşak konuşmaları caiz olmayınca, başka kadınların yumuşak konuşmaları nasıl caiz olabilir.)
Bir hadis-i şerif meali:
(Ey kadınlar, mahreminizle konuşun, namahremle konuşmayın!) [Ramuz, İbni Said]
Genç kadın, yabancı erkeğe selam veremez, aksıran erkeğe bir şey söylemez ve kendine söylenince de cevap vermez. (Hamevi Eşbah şerhi)
Hak teâlâ, kadının, namahremle, yumuşak sesle konuşmasını men etti. (Mek. Rabbani 3/41)
Aşağıdaki yazının tamamı İbni Abidin’den alınmıştır:
Kadının sesini namahreme duyurması caiz olmadığı için, ezan okuması da caiz değildir. (İmdat)
Kadının sesi de avrettir. Nevazil kitabında (Kadının sesi avrettir. Erkeğin onun sesini işitmesi doğru değildir) deniyor. Kâfi kitabında, (Kadın açıktan telbiye yapamaz. Çünkü sesi avrettir) deniyor.
Kadının sesi avrettir. Yabancı erkeklere karşı yüksek sesle ve yumuşak konuşamaz. Kadının ezan okuması da, bundan dolayı caiz değildir. (İmam-ı Ebul- Abbas Kurtubi)
Kadının gizli tekbir alması, sesi avret olduğu içindir. Nitekim Kâfi ve Tebyin'de böyle bildirilmiştir.





Vitir namazında

Sual: Vitri kılarken, son rekatta zamm-ı sureyi okumayı unutup, kunut tekbiri alan kimse, kunut dualarını okurken hatırlarsa, ne yapması gerekir?
CEVAP
Unutulan zamm-ı sureyi okur, sonra tekrar kunut tekbiri alıp kunut dualarını okur. Vacib olan zammı sureyi geciktirdiği için secde-i sehv de gerekir.


Abdest dualarını okurken

Sual: Kitaplarda abdest alırken; yüzü yıkarken şu dua, kolları yıkarken şu dua okunur deniyor. Bahsedilen dualar, hızlı veya yavaş okununca, o sıraya denk gelmezse, mahzuru olur mu?
CEVAP
Mahzuru olmaz.
İhtiyarlık nimeti

Sual: Müslüman olarak ihtiyarlamanın, dindeki fazileti nedir?
CEVAP
Müslüman, nimetlere konmuş kimse demektir. Müslüman olarak ihtiyarlamak daha büyük nimettir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: İhtiyarlık, nurumdur. Nuruma, narımla [Cehennemateşiyle] azap etmekten hayâ ederim. O halde siz de, benden hayâ edin!) [Ebu-ş-şeyh]
(Hak teâlâ, Müslüman olarak ihtiyarlayana, azap etmekten hayâ eder.) [Hatib]
(Müslüman olarak ihtiyarlayana, ikram eden, Nuh aleyhisselama ikram etmiş gibi sevab alır. Nuh aleyhisselama ikram eden de, Allahü teâlâya ikram etmiş olur.) [Hatib]
Resulullah efendimiz, Allahü teâlânın, yemin ederek, (Müslüman olarak ihtiyarlayana azap etmekten hayâ ederim) buyurduğunu bildirdikten sonra, ağladı. Sebebi sorulunca, (Allahü teâlâ, kendisinden hayâ ettiği halde, Ondan hayâ etmeyene ağlıyorum) buyurdu. (Beyheki)
1- Kırk yaşına giren Müslüman, cinnet, cüzzam ve baras hastalıklarından emin olur.
2- Elli yaşına girenin, hesabı hafifler.
3- Altmışına giren salih Müslüman, şehit olarak ölür.
4- Yetmişine gireni, Allahü teâlâ ve melekleri sever.
5- Seksenine girenin, günahları yazılmaz, sevabları yazılır.
6- Doksanına girenden hesap sorulmaz. Aile halkına şefaatçi olur. (Deylemi, Ebu Ya’la)[/size][/color]

Konular