helallik almak
HAYATIN OLAĞAN akışı içerisinde günlerimizi dünyamızı kazanma adına yaşarken, imtihan sırrıyla çerçevesi çizilmiş ömrümüz zamanın akışı karşısında her daim tükenmektedir. Ahir zamanda tüm insanlık zamana yetişme çabasıyla yaşadığı anı idrak edememekte, günlük telâşeler içerisinde çevresiyle ilişkileri gitgide mekanikleşmektedir.
Her gün artan gelecek kaygısı, dünya adına insanı bunaltmakta, âhireti dünyanın yedeğine veren tasavvurlar bizleri imtihan yeri olan dünyada biri bitmeden diğeri başlayan yarışlara savurmaktadır.
İnsanın Allah’ı unutmaması için, her daim birbiri içerisinde birçok hikmetin gizli olduğu idamlar ve ihyalar gözümüzün önünden bir film şeridi gibi geçmektedir.
Geçen hafta içerisinde günlük yaşantımın akışı içerisinde yaşadığım bir olay, tefekkür dünyama değişik düşüncelerin misafir olmasını sağlarken, bugüne kadar yaşadıklarımı sorgulamama neden oldu.
Hepimizin hayatının bir bölümünde var olan birşeyler biriktirme merakı bizler için bir hobidir. Kimimizin pul kolleksiyonu vardır, kimimizin para. Kimimiz de elimizde fotoğraf makinesi, çevremizde gördüğümüz, seyrine doyum olmayan manzaraların fotoğrafını çeker ve bu fotoğrafları saklarız özenle.
Aslında hepimizin fotoğraf merakı vardır. Hayatımızda unutulmaması gereken tatlı anıları kaydetmek için deklanşöre basar, sonra bu enstantaneleri kâğıda resmeder, arasıra bu resimlere bakarak mutlu ederiz kendimizi.
Bir arkadaşım heyecan içerisinde sahaftan aldığı bazı kitaplarla, öldükten sonra akrabaları tarafından sahafa satılmış, içerisinde o kişiye ait özel notların bulunduğu defterleri gösterdi. Kitapları incelerken bir defter dikkatimi celbetti.
Elime aldığım defter 1935’li yıllarda İstanbul’da yaşamış bir Ruma aitti. Anlamını bilmediğim Rumca yazıların arasına serpiştirilmiş Türkçe yazılar bunun bir hatıra defteri olduğunu gösteriyordu.
Türkçe yazılmış birkaç sayfada yer alan iyiniyet dileklerinin yanında, hayat boyu sağlık temennileri, iki dost arasında geçen ve ileride bakıldığında tebessüm ettirecek ilişkileri gösteren satırlardı.
Defterin arasındaki siyah beyaz fotoğrafları elime alınca bu dünyadan âhîret yurduna intikal etmiş birisi vardı gözümün önünde. Aynı dönemde yaşamadığım ve aynı inançları paylaşmadığım bir insanın en özel anları avuçlarımın arasındaki resimlerdeydi.
Resimleri merakla tek tek incelemeye başladım. Kimi resimler mutluluğu, kimi resimler hüznü dünya adına ölümsüzleştirmişti. Bir düğüne ait fotoğrafta insanların yüzündeki mutluluk beni de tebessüm ettirirken, hastane ziyareti sırasında yaşlı birinin belki de son anlarının fotoğraflanması hastanın yanındakiler gibi beni de hüzünlendirdi.
İstanbul’un değişik yerlerinde ailece çekilmiş, kimi sonbaharı, kimi de yazın bir pikniği gösteren fotoğraflarla devrin en güzel yerlerini hayalen ben de gezmiş oluyordum.
Fotoğrafların arkasına düşülmüş tarihler bazen özenle, bazen de gelişigüzel atılmış. Yurtdışındaki eşe gönderilen ikizlerin fotoğrafı yüzümde hüzünlü bir tebessüm bıraktı.
Belki de yarım saatlik fotoğrafları incelemem hiç aklımda yokken yaşadıklarından ve öldüklerinden bile habersiz olduğum bu insanların hayatının gözlerimin önünden geçmesine neden oldu. Artık benimle aynı gökkubbenin altındaki havayı bile teneffüs etmeyen bu insanların hayatına şahit olmuştum.
Canım o kadar sıkılmıştı ki, benim için özel olan aile fotoğraflarımın başkalarının eline geçerek onların benim hayatıma hiç istemediğim halde müdahil olmaları ihtimali ruhumda tarifsiz yaralar açtı. Bunaldığım zamanlarda ruhumu rahatlatmak için sığındığım liman olan fotoğraflarımı elime alıp tek tek yırtmak aklıma geldi. Öldükten sonra limanımın başkaları tarafından istila edilebilecek olmasını düşünmek bile ürkütücüydü.
Tam bunları zihnimden geçirirken, bütünde küçücük bir yer işgal eden benim hayatımın bütünü gören Yaratıcının memurları tarafından kayıt altına alındığı aklıma geldi. Fotoğraflarımı ateşe vererek onların başkalarının eline geçmesini engelleyebilirdim. Ama her an benim misafirim olan ve yaptığım her fiili kayıt altına alan kiramen kâtibîn meleklerinin yazdıklarını nasıl yok edecektim?
Allah o kadar merhametliydi ki, aklımdan geçen bir iyiliği yapmasam bile sevap haneme yazdırırken, işlediğim bir günahın günah haneme yazılmasını tevbe edebilme ihtimaline binaen geciktiriyordu. Hangi günahın tevbesini yapmamıştım ve bunlar kayıt altına alınmıştı? Bunları düşünürken Rahmân’ın rahmetine iltica etmeye çalıştım.
Gaflet içerisinde yüzerken, dünyada zahiren başarılı sayıldığımız alanlardaki gösterişler tek teselli kaynağımız. Hafızamızdaki geçmiş günlere ait hatıralar hayallerimizdeki gelecekle karışmış, bunların arasında bizler rotamızı bulmakta zorlanmaktayız.
Bu dünya çerçevesinde yaşadıklarımızı kazanç hanesine yazarken, ebedîlik âlemindeki durumumuz bu dünya ölçüleriyle belli değildi.
Öyle ki, bu dünya adına kazanç his dünyamıza o kadar kabul ettirildi ki, gözlerimizde bizler için herşeyiyle meçhul âhiret hayatı tasavvurlarımızda hayli gerilere düştü.
Acaba yaşadığımız her an kayıt altına alınırken, tartının hiç şaşmadığı o günde hesabımız nasıl olacak?
Bugün hayatımıza ait hiç dikkat etmediğimiz ayrıntılar karşımıza çıktığında neler yapacağız?
Bütün gizli saklılarımızın ortaya döküleceği o günde merhametiyle bizleri affedeceğini umduğumuz Yaratıcımıza, yaşarken iyi kul olma adına neler yaptık?
Öyleyse huzura ermek için huzurunda olduğumuz Yaratıcının bir gün bizi hesaba çekecek olmasını hayatımızın hiçbir anında unutmamalı, bunu bize hatırlatacak dostlarımızın olmasını Allah’tan hep dilemeliyiz.
“Zaman istediği kadar mekân kıymetinin dışında ve ondan müstakil bir hadise olsun; onu mekân değişiklikleri ve nisbetleri dışında elde edemeyeceğimize göre, mekâna hâkim görünen, 24 saatlik fani çerçevede zamana da hâkim görünecektir.” (Necip Fazıl Kısakürek)
Bugün kendi hayatımızın hülasasını yapıp hak sahibi olanların hakkını iade ederek helalleşme zamanıdır.
Belki de hayatımızı çeşitlendirme adına üzerindeki kabuğu kalınlaştırdık. Kabuk hayatımız adına muhtevası dolu olduğunda, o muhtevayı korumak için kıymetlidir. Bir gün kabuk kırılır ve muhtevası bizi kurtarmaya yetmezse, hüsrana uğrayanlardan olabiliriz.
Yaratandan af dileyip, çevremizdeki insanlardan helallik istemek için belki de bugün son günümüz...
14.12.2007
© 2007 karakalem.net, Ali Dedeoğlu
Her gün artan gelecek kaygısı, dünya adına insanı bunaltmakta, âhireti dünyanın yedeğine veren tasavvurlar bizleri imtihan yeri olan dünyada biri bitmeden diğeri başlayan yarışlara savurmaktadır.
İnsanın Allah’ı unutmaması için, her daim birbiri içerisinde birçok hikmetin gizli olduğu idamlar ve ihyalar gözümüzün önünden bir film şeridi gibi geçmektedir.
Geçen hafta içerisinde günlük yaşantımın akışı içerisinde yaşadığım bir olay, tefekkür dünyama değişik düşüncelerin misafir olmasını sağlarken, bugüne kadar yaşadıklarımı sorgulamama neden oldu.
Hepimizin hayatının bir bölümünde var olan birşeyler biriktirme merakı bizler için bir hobidir. Kimimizin pul kolleksiyonu vardır, kimimizin para. Kimimiz de elimizde fotoğraf makinesi, çevremizde gördüğümüz, seyrine doyum olmayan manzaraların fotoğrafını çeker ve bu fotoğrafları saklarız özenle.
Aslında hepimizin fotoğraf merakı vardır. Hayatımızda unutulmaması gereken tatlı anıları kaydetmek için deklanşöre basar, sonra bu enstantaneleri kâğıda resmeder, arasıra bu resimlere bakarak mutlu ederiz kendimizi.
Bir arkadaşım heyecan içerisinde sahaftan aldığı bazı kitaplarla, öldükten sonra akrabaları tarafından sahafa satılmış, içerisinde o kişiye ait özel notların bulunduğu defterleri gösterdi. Kitapları incelerken bir defter dikkatimi celbetti.
Elime aldığım defter 1935’li yıllarda İstanbul’da yaşamış bir Ruma aitti. Anlamını bilmediğim Rumca yazıların arasına serpiştirilmiş Türkçe yazılar bunun bir hatıra defteri olduğunu gösteriyordu.
Türkçe yazılmış birkaç sayfada yer alan iyiniyet dileklerinin yanında, hayat boyu sağlık temennileri, iki dost arasında geçen ve ileride bakıldığında tebessüm ettirecek ilişkileri gösteren satırlardı.
Defterin arasındaki siyah beyaz fotoğrafları elime alınca bu dünyadan âhîret yurduna intikal etmiş birisi vardı gözümün önünde. Aynı dönemde yaşamadığım ve aynı inançları paylaşmadığım bir insanın en özel anları avuçlarımın arasındaki resimlerdeydi.
Resimleri merakla tek tek incelemeye başladım. Kimi resimler mutluluğu, kimi resimler hüznü dünya adına ölümsüzleştirmişti. Bir düğüne ait fotoğrafta insanların yüzündeki mutluluk beni de tebessüm ettirirken, hastane ziyareti sırasında yaşlı birinin belki de son anlarının fotoğraflanması hastanın yanındakiler gibi beni de hüzünlendirdi.
İstanbul’un değişik yerlerinde ailece çekilmiş, kimi sonbaharı, kimi de yazın bir pikniği gösteren fotoğraflarla devrin en güzel yerlerini hayalen ben de gezmiş oluyordum.
Fotoğrafların arkasına düşülmüş tarihler bazen özenle, bazen de gelişigüzel atılmış. Yurtdışındaki eşe gönderilen ikizlerin fotoğrafı yüzümde hüzünlü bir tebessüm bıraktı.
Belki de yarım saatlik fotoğrafları incelemem hiç aklımda yokken yaşadıklarından ve öldüklerinden bile habersiz olduğum bu insanların hayatının gözlerimin önünden geçmesine neden oldu. Artık benimle aynı gökkubbenin altındaki havayı bile teneffüs etmeyen bu insanların hayatına şahit olmuştum.
Canım o kadar sıkılmıştı ki, benim için özel olan aile fotoğraflarımın başkalarının eline geçerek onların benim hayatıma hiç istemediğim halde müdahil olmaları ihtimali ruhumda tarifsiz yaralar açtı. Bunaldığım zamanlarda ruhumu rahatlatmak için sığındığım liman olan fotoğraflarımı elime alıp tek tek yırtmak aklıma geldi. Öldükten sonra limanımın başkaları tarafından istila edilebilecek olmasını düşünmek bile ürkütücüydü.
Tam bunları zihnimden geçirirken, bütünde küçücük bir yer işgal eden benim hayatımın bütünü gören Yaratıcının memurları tarafından kayıt altına alındığı aklıma geldi. Fotoğraflarımı ateşe vererek onların başkalarının eline geçmesini engelleyebilirdim. Ama her an benim misafirim olan ve yaptığım her fiili kayıt altına alan kiramen kâtibîn meleklerinin yazdıklarını nasıl yok edecektim?
Allah o kadar merhametliydi ki, aklımdan geçen bir iyiliği yapmasam bile sevap haneme yazdırırken, işlediğim bir günahın günah haneme yazılmasını tevbe edebilme ihtimaline binaen geciktiriyordu. Hangi günahın tevbesini yapmamıştım ve bunlar kayıt altına alınmıştı? Bunları düşünürken Rahmân’ın rahmetine iltica etmeye çalıştım.
Gaflet içerisinde yüzerken, dünyada zahiren başarılı sayıldığımız alanlardaki gösterişler tek teselli kaynağımız. Hafızamızdaki geçmiş günlere ait hatıralar hayallerimizdeki gelecekle karışmış, bunların arasında bizler rotamızı bulmakta zorlanmaktayız.
Bu dünya çerçevesinde yaşadıklarımızı kazanç hanesine yazarken, ebedîlik âlemindeki durumumuz bu dünya ölçüleriyle belli değildi.
Öyle ki, bu dünya adına kazanç his dünyamıza o kadar kabul ettirildi ki, gözlerimizde bizler için herşeyiyle meçhul âhiret hayatı tasavvurlarımızda hayli gerilere düştü.
Acaba yaşadığımız her an kayıt altına alınırken, tartının hiç şaşmadığı o günde hesabımız nasıl olacak?
Bugün hayatımıza ait hiç dikkat etmediğimiz ayrıntılar karşımıza çıktığında neler yapacağız?
Bütün gizli saklılarımızın ortaya döküleceği o günde merhametiyle bizleri affedeceğini umduğumuz Yaratıcımıza, yaşarken iyi kul olma adına neler yaptık?
Öyleyse huzura ermek için huzurunda olduğumuz Yaratıcının bir gün bizi hesaba çekecek olmasını hayatımızın hiçbir anında unutmamalı, bunu bize hatırlatacak dostlarımızın olmasını Allah’tan hep dilemeliyiz.
“Zaman istediği kadar mekân kıymetinin dışında ve ondan müstakil bir hadise olsun; onu mekân değişiklikleri ve nisbetleri dışında elde edemeyeceğimize göre, mekâna hâkim görünen, 24 saatlik fani çerçevede zamana da hâkim görünecektir.” (Necip Fazıl Kısakürek)
Bugün kendi hayatımızın hülasasını yapıp hak sahibi olanların hakkını iade ederek helalleşme zamanıdır.
Belki de hayatımızı çeşitlendirme adına üzerindeki kabuğu kalınlaştırdık. Kabuk hayatımız adına muhtevası dolu olduğunda, o muhtevayı korumak için kıymetlidir. Bir gün kabuk kırılır ve muhtevası bizi kurtarmaya yetmezse, hüsrana uğrayanlardan olabiliriz.
Yaratandan af dileyip, çevremizdeki insanlardan helallik istemek için belki de bugün son günümüz...
14.12.2007
© 2007 karakalem.net, Ali Dedeoğlu
Konular
- Yaptıklarımızın Hesabını Vermeye Hazırlıklı Mısınız.
- Kur'an Nasıl Bir Devlet Yönetimini Öneriyor.
- Kendimize Rab lar Edindiğimizin Farkında Bile Değiliz.
- Sesli düşler
- Ömürden Kaybolan Bir Senemiz
- Yardıma ihtiyacım var
- Hakan Kenan Hoca
- Türkiye'nin Gururu Lingerium
- Zorunlu Trafik Sigortası
- Kur'an ın Bizlere İndirilme Amacını Doğru Anlamalıyız.
- Rivayetleri Aklamak Adına, Kur'an a Saygısızlık Yapmayalım.
- Allah ın Affetmesi, Şefaati Konusunu Nasıl Anlamalıyız.
- Hac Suresi 47, Zümer Suresi 42. Ayetlerin. Ölüm Ve Rüya İlişkisi.
- Allah ın Sınırlarını Aşarak, Kafirlerden Olmak İstemiyorsak.
- Kur'an neden arapça indirilmiştir. Zuhruf 2-3. Fussilet 44. Ayet.
- Elbette tek vatan bö-lü-ne-me----yiz
- Bizleri dinden saptıran en büyük yanlışımız.
- Çalışanlarınızın network trafiğini DeskGate ile inceleyin
- DeskGate en iyi sirket guvenlik programi
- Pekala ölmüyormuyuz
- Siber saldırı ve afetlere karşı veri yedekleme yazılımı DeskGate
- Işsizlik sel gibi
- Ad adres telefon
- Nuhilik (noahidizm)
- Isa beklenen yahudi mesih midir?
- Cümle kapısı..
- Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 3
- Nasreddin Hoca Fıkraları
- Allah ın resulünün bizlere örnek oluşunu, hangi kaynaktan öğrenmeliyiz?
- Ayşecik İle Yasemin Sultan