Reis

Talebelerinden biri anlatır:

İbrâhim-i Havvâs hazretleri ile yola çıkmıştık. Yola çıkarken buyurdu ki:

“Yol boyunca ikimizden birinin reis olması lâzımdır. Yollardaki işlerin idâresi onun elinde olacak.”

Ben de, “Reis, siz olun efendim.” dedim.

Hocam “Reis olursam, benim sözlerime îtiraz etmeyeceksin.” buyurduğunda,

“Peki efendim.” dedim.

Yolumuza devâm ettik. Yolda bir konağa gelince “Otur!” buyurdu.

Kuyudan su çekti, bana ikrâm etti. Odun getirdi, ateş yaktı.

Ne zaman bir iş yapacak olduysam müsâde etmedi.

“Mâdem ki reis benim, benim dediğim olacak.” buyurdu.

Yolda şiddetli bir yağmura tutulduk, paltosunu çıkarıp, sabaha kadar ayakta üstüme tuttu. Çok sıkılıyordum. Sabah olunca,

“Keşke reis ben olsaydım.” dedim.

Yolumuza devam edip, hacca gittik.

Hacdan sonra bana:

“Evlâdım, reis olduğun zaman sana yaptığım gibi yaparsın. Reis, başkalarına hizmet ettiren değil, onlara hizmet eden, onların dünyâ ve âhiret saâdeti için çalışan kimsedir. Reis, başkalarından gelen sıkıntılara severek katlanan insandır.”