Maneviyat Büyüklerinden Nükteler

[b]Malın Nerede? [/b]

Hasan el-Basrî, "Ben ölümden korkuyor ve onu sevmiyorum" diyen birine şu cevabı vermiştir:

- Malını geride bıraktığın için ölümü sevmiyorsun. Eğer malını ileriye (ahirete) gönderseydin, peşinden gitmek isteyecektin.


[b]Ne Bal Var Ne de Pekmez [/b]

A. Geylanî Hazretlerinin üzerine hiç sinek konmazdı. Onun bu haline vakıf olanlardan biri sordu:

- Üzerinize sinek konduğunu hiç görmüyoruz? Sebebi nedir?

Şu cevabı verdi:

- Niçin konsun ki? Üzerimde ne dünyanın pekmezi var, ne de ahiretin balı...


[b]Mezar Taşı [/b]

Behlül Dânâ'ya biri sorar:

- Oğlum öldü. Mezar taşına ne yazdırayım?

Behlül Dânâ şu cevabı verir:

- Şunu yazdır: "Dün altında olan çimenler bugün üstünde yeşerdi. Ey yolcu anla ki, şu toprak günahtan gayri her şeyi örter."


[b]Her Koyun [/b]

Harun Reşit, kendisini sık sık ikaz eden Behlül Dânâ Hazretlerine:

- Sen kendi işine bak, dermiş. Her koyun kendi bacağından asılır.

Bir gün sarayı pis bir koku kaplamış. Sebebini araştırdıklarında, üst kattaki bir odada bacağından asılı bir koyun bulmuşlar. Bu işi yapanı da keşfetmişler tabi ki: Behlül.

Halife, kendisini sıkıştırdığında:

- Gördüğünüz gibi, her koyun kendi bacağından asılır efendim, demiş. Fakat etrafı kokuttuğu için, herkesi rahatsız eder.


[b]Taht [/b]

Behlül Dânâ, bir gün Harun Reşid'in huzuruna gelmiş. O sırada Halife tahtında olmadığı gibi odasında da yokmuş. Fırsattan istifade eden Behlül Dânâ tahta geçip oturmuş. Biraz sonra koruma görevleri bakmışlar ki; tahtta biri oturuyor, onu hemen oradan aşağı indirmişler ve başlamışlar dövmeye.

Bir müddet sonra, Halife gelince bakmış ki, Behlül ağlıyor... Hemen sormuş:

"Niçin ağlıyorsun, ne oldu?" Halife, muhatabından cevap alamayınca koruma görevlerine sormuş aynı soruyu:

- Ne oldu buna?

Görevliler şöyle demişler:

- Ey Mü'minlerin Emiri, bu sizin makamınızda oturuyordu. Biz de akıllansın diye bir iki vurduk, o yüzden ağlar.

Behlül, söze karışıp Halifeye şöyle demiş:

- Hayır! Ben o yüzden ağlamıyorum, senin için ağlıyorum. Ben ömrümde bir kez bu makama oturduğum için bu dayağı yedim. Sen ki; her gün oturuyorsun, acaba ne kadar dayak yiyeceksin?"


[b]Hırka[/b]

Vaktiyle adamcağızın biri, Abdülkadir Geylânî Hazretlerine gelerek:

- Aman yâ Hazret, mübarek hırkanı bana giydir de, senin hâlin ile hâlleneyim demiş.

Geylanî Hazretleri de şöyle cevap vermiş:

- Sen kendin o hâli bulmadıkça, hırkamı değil kendimi giydirsem fayda vermez.


[b]En Beceriksiz İnsan [/b]

Halid bin Safvan'a: "En aciz, en beceriksiz insan kimdir?" diye sormuşlar.

O da bu soruya şu cevabı vermiş:

- En aciz, en beceriksiz insan; dost aramayandır. Ondan daha acizi, daha beceriksizi ise, bulduğu dostu kaybedendir.


[b]Köşe [/b]

Hazret-i Şems'i, konuşup nasihat etmesi için bir meclise davet etmişler. Hazret, meclise girer girmez, kapı eşiğine oturmuş. Kendisini baş köşeye davet edenlere de şu cevabı vermiş:

- Adam adamsa oturduğu her yer köşe olur ona! Adam adam değilse, köşe bile eşik olur ona!


[b]Hak-Batıl[/b]

Mevlânâ Hazretleri, Hakk'a ulaşmak istediğini söyleyen birisine:

- Bâtılı bırak! buyurdu.

"Bâtıldan nasıl kurtulmalı?" sorusuna da:

- Hakk'ı tutarak! cevabını verdi.


[b]Saltanat[/b]

Selçuklu Sultanlarından biri Mevlânâ'yı ziyaret etmek istemiş. Bu ziyaretini gerçekleştirdiğinde ona, saltanatları arasında ne gibi bir farkın olduğunu sormuş.

Hz. Mevlânâ söz konusu soruya şu cevabı vermiş:

- Senin saltanatın gözlerin açık olduğu müddetçe vardır. Oysa benim saltanatım, gözlerimi kapadığımda başlar."


[b]Kardeşlik [/b]

Mevlânâ Hazretleri, müridleriyle birlikte bir gün yolda giderken birkaç köpeğin sarmaş dolaş uyuduklarını görürler. O esnada müridlerinden biri, bu güzelliğe gıpta eder ve şöyle der:

- Ne güzel bir kardeşlik örneği, keşke bütün insanlar bundan ibret alsa.

Mevlânâ Hazretleri tebessüm buyurarak şöyle karşılık verir:

- Aralarına bir kemik atıver de o zaman gör kardeşliklerini.


[b]Ne Gibidir? [/b]

Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri, bir gün Padişah Ahmed'in gönderdiği hediyeyi kabul etmeyip, geri iade etmiş. Bunun üzerine Padişah da o hediyeyi bir başka alim olan Abdülmecid Sivasi'ye göndermiş. Abdülmecid Sivasi ise Padişahın gönderdiği hediyeyi kabul etmiş.

Bunun üzerine Padişah:

"Abdülmecid Efendi! Aziz Mahmud senin kabul ettiğin hediyeyi kabul etmemişti," dediğinde, Abdülmecid Efendi şöyle demiş:

- Aziz Mahmud, anka kuşu gibidir. O öyle şeylere itibar etmez ki...

Sultan Ahmed, bu kez de Aziz Mahmud'a:

"Senin kabul etmemiş olduğun hediyeyi Abdülmecid Sivasi kabul etti," dediğinde, Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri şöyle demiş:

- O deniz gibidir; içine bir damla necasetin düşmesiyle pislenmez.

Konular