Hace Alâuddîni Attar (Kuddise Sirrûhu)

[color=green][b]Şemaili: [/b][/color]
Uzun boylu, simsiyah tenli, zayıf bedenli, gövdesi öne eğik, (kamburca) çok gür saçlı idi. Saçının aklığını da boyayarak gidermezdi.


Babası vefat edince, kendilerine çok yüklü miktarda mal miras kaldı. Fakat, Alâuddîni Attar Kuddise Sirruhu’nun tabiatı fakire meyilli, ilme çok düşkün, hizmete metfundu. Dolayısıyla miras kalan bu yüklü miktarda maldan hiç birşeyi almadan, hepsini kardeşlerine bıraktı ve Buhara Medreselerinde ilim tahsiline koyuldu. Şahı Nakşibendi Hazretleri’ne talebe olmayı tercih etti ve talebeliğe kabul buyurulmasını istirham etti. Şahı Nakşibendi Kuddise Sirruhu, Alâuddîni Attar Kuddise Sirruhu’ ya nazar ettikten sonra:
Evladım, bizim yolumuzda çeşitli mihnet ve sıkıntılar vardır. Dünyayı ve nefsini terketmek vardır. Sen bunları yapabilecek misin? buyurunca, Alâuddîni Attar Kuddise Sirruhu:
Yaparım Biiznillah, diye cevap verdi. Aileden gelen zenginlik gururunu kırmak için, Nakşibendi Hazretleri ona elma satmasını emretti ve devamen:
Öyleyse bugün bir küfe elma alıp, kardeşlerinin mahallesinde sat! dedi. Alâuddîni Attar Kuddise Sirruhu, tanınmış ve soylu bir aileye mensub olmasına rağmen, kibirlenmeden kardeşlerinin mahallesine gitti. Hiç kimsenin lafına bakmadan, bağırarak elma sattı. Ertesi gün, Nakşibendi Hazretleri’nin huzuruna gelerek:
Emirlerinizi yerine getirmeye çalıştım efendim, dedi. Nakşibendi Hazretleri:
Bugün de kardeşlerinin dükkânı önünde elma satacaksın, dedi.
Alâuddîni Attar Kuddise Sirruhu, hemen bir küfe elmayı alarak, doğruca kardeşlerinin bulunduğu dükkânın sokağına vardı. Yüksek sesle, kimseden çekinmeden, utanmadan elma satmaya başladı. Bu durumu gören büyük kardeşi, eşraftan olmanın verdiği cahiliye gururuna kapılarak, Alâuddîni Attar Kuddise Sirruhu’ya itab da bulundu:
Bizi ele güne rezil etme, para lâzımsa istediğin kadar verelim. Mirasını fazlası ile sana iade edelim. Fakat bu işi bırak! dediler.
Alâuddîni Attar Kuddise Sirruhu, hiç aldırış etmeden elma satmaya devam edince, elma küfesini elinden aldılar ve dövdüler. Ancak o aldırış etmeden, verilen emri yerine getirmeye devam etti. İmtihanını başarı ile veren Alâuddîni Attar Kuddise Sirruhu dergâha geldi. Tasavvuf yolunda ilk adımını böylece atmış oldu.
Bir yandan medreseye, bir yandan da sohbetlere devam ediyordu. Gece gündüz çalışarak, hiç boş vakit kaybetmeden, ilimde ve manevi derecelerde çok büyük mesafeler katediyordu. Buhara Medresesi’nde; altında eski bir hasır, başı için tuğladan bir yastık, önünde de tahtadan bir rahlesi vardı ve bu genç yaşında derviş oldu. Şahı Nakşibendi Hazretleri, onu yanından hiç ayırmazdı. Sık sık ona teveccüh ederek, velayet derecelerinde merhale kazanmasını sağlardı. Onun; şeyhin yanından hiç ayrılmayışının sebebini bazı müridler Nakşibendi Hazretlerine sordular:
Onu yanınızdan niçin hiç ayırmıyorsunuz?
Aldıkları cevap:
Onu kurt kapmasın diye yanımda oturtuyorum. Çünkü nefis sürekli pusudadır. Her an onunla ilgilenmenin nedeni, onu makâmların en yükseğine çıkarmak içindir. Ben onu görünce, Allah Celle Celalühu ve Beytullah’ı hatırlarım. Kerim’in hanesinde bulunan kişi, O’nun keremine mazhar olur, şeklindedir. Menakıp kitapları evliliğini şöyle anlatırlar:
Nakşibendi Hazretleri’nin pâk bir kızı vardı, hanımına:
Ey hatun! kızımız büluğa erişince bana haber ver, buyurdu. Zira Alâuddîni Attar Kuddise Sirruhu’nun olgunluğunu, kemalini, derecesinin yüksekliğini biliyordu. Ona, evlattan da öte bir sevgisi vardı. Dolayısıyla kızını, ona tezvic etmek istiyordu. Şahı Nakşibendi Hazretleri, bir müddet sonra kızının büluğ çağına geldiğini öğrenince, medreseye gitti. Alâuddîni Attar Kuddise Sirruhu’ nun, eski bir hasır üzerinde ders çalıştığını gördü ve kendisine taklifte bulundu.
Evladım! Büluğa yeni ermiş bir kızım var. Eğer kabul edersen, onu sana nikâhlamak istiyorum, buyurdu. Alâuddîni Attar Kuddise Sirruhu, sıkılarak, kemâli edeple:
Efendim, böyle bir teklif benim için çok büyük bir lütuf ve saadettir. Lakin evlilik için gerekli eşya ve levazımım, maişet için bir iş ve gelirim yoktur, diye cevap verince, Şahı Nakşibendi Hazretleri buyurdu ki:
Evladım, kızım sana takdir olunmuş ve müyesser kılınmıştır. Rızkınızı da gayb hazinesinden verecek olan da Mevlâ Tealâ’dır. Bu konuda üzülmene gerek yok.
Kısa zamanda mütevazi bir törenle izdivaç gerçekleşti. Rıza ile olan bu izdivaçtan, dört evladı pâk dünyaya gelmiştir. Hâce Hasan Attar, Hâce Şihabuddin, Hâce Mübarek ve Hâce Alâuddin.
İsimlerinden de anlaşılacağı üzere, çocukların tümü ilmiye sınıfına mensub olup, Hâcelik pâyesine erişmişlerdir. Hâce Alâuddini Attar Hazretleri dâmad olduktan sonra, Şahı Nakşibendi Hazretleri’ne hem maddeten, hem de şer’an yakın olması hasebi ile, saadethanelerine serbest girme imkânları da sağlanmış olmakla, kendini hizmete vakvetmiş, ömür boyu bunu kendine saadeti uzmâ bilmiştir.
Hazretin sohbetlerini tanzim, kelâmlarını tesbit, emirlerini telakki, seyehatlerini idare ve ihvanı çekip çevirmede büyük bir kabiliyete sahip idi. Hemen her işin çeşitli idaresi onun üzerinde idi. Nakşibendi Hazretleri hayatta iken, cümle talebe ve müridlerin talim ve terbiyesini Alâuddîni Attar Kuddise Sirruhu’ya havale etmişti. Hatta bu yüzden şöyle buyurmuştur:
Alâuddîni Attar, bizim yükümüzü hayli hafifletmiştir. Onun sohbetleri ve güzel terbiye tarzı çok talipleri uyandırmış, yakınlık ve kemâle erdirmiştir.
Alâuddîni Attar Kuddise Sirruhu, velayet makâmlarında ve marifetle Mevlâ Celle Celalühu’ nun zâtına ve sıfatlarına ait bilgilerde o kadar yükseldi ki, “Alâiyye” ismi ile silsiletüzzeheb’e (altın silsile) yeni bir şekil verdi. Müridlerin hedefe daha çabuk ulaşabilme yolunu keşfeder, o yol ile de hedefe varılmasını sağlardı. Bu yolun büyükleri:
Tasavvuf yollarının en kısası Alâiyye yoludur. Bu yolun esası Şahı Nakşibendi Buhari’den, elde edilmesi ise Alauddini Attar’ dandır, buyururlar.
Zamanında kâmil velilerin baş tâcı oldu. Halktan olsun, ilim ehlinden olsun, irşad konusunda pek çok kimseye doğru yolu göstermiştir. Silsilede kendisinden sonra yerine bırakacağı Hâce Yakub Çerhiyyül Hisâri ve Seyyid Şerif Cürcâni başta olmak üzere, çok sayıda insan yetiştirmiştir. Yaşadığı asırda, İslamiyet’i bütün güzelliği ile gözler önüne sermiştir. Ayrıca çok güçlü ikna kabiliyetine sahip olduğu için, pek çok insanın sapık fikirlerinden kurtulmalarına vesile olmuştur.
Vefatı ile ilgili rivayet olunur ki:
Alâuddîni Attar Kuddise Sirruhu, sahip olduğu büyük şefkat ve merhametiyle, başkalarının hastalıklarını üzerine alır, Mevlâ Celle Celalühu’nun izniyle şifaya vesile olurdu. Alâuddîni Attar Kuddise Sirruhu, Hac yolculuğuna çıkmış ve Şiraz’a kadar geldiği bir sırada, oradaki müridlerinden birinin hastalandığını duymuştu. Yine aynı şekilde onun hastalığını üzerine çekti. Hasta iyi olup ayağa kalktı. Fakat kendisi bu rahatsızlığı üzerinden atamadı. Bel ağrısı ile rahatsızlığı şiddetlendi. Bu arada Nakşibendi Hazretleri’nin ruhaniyeti ile bir hayli sohbet etti ve buyurdu ki:
Dostlar ve azizler hep gittiler. Bazıları da gitmek üzereler. Elbette o âlem bu âlemden üstündür. Dostların gelip bizi bulamayınca, gönülleri kırık dönmelerinden başka kederimiz yoktur.
Miladi 1399, Hicri 802 senesinin Recep Ayı’nın ikisinde, Çarşamba Günü son sözlerinde “Lâ ilâhe illallah, Muhammed Rasûlüllah” sözleriyle Rabbı’na kavuştu.