Önce Edebi Yazmalı Kalem...
Önce “edeb”i yazmalı kalem.
Önce “edeb”i anlatmalı kelime.
Önce “edeb”i idrak etmeli insan...
Edep güzel; edep yüce ...
İnsan güzele müştak, insan yüceye sevdalı...
Kâinatın en büyük hakikati iman , imanın en büyük hakikati edep.
Edep; hâl ehlinin lügatinde :
“ Mâ-fevkini (üstündekini) çok görmemek, mâ-dûnunu ( aşağısını) tahkir etmemek, herkesi haliyle hoş görüp Hâlık’ın hatırı için mahlûka merhamet edip sevmektir.”
diye izah edilir.
Edep hakikatin büyüklüğü karşısında iki büklüm olmak, O’nun kemaliyle kendinden geçmektir.
Yunus’un odunları misali daldan – pürüzden budanmaktır. Elif gibi dimdik, ok gibi dosdoğru olmaktır.
Kur’ân’ı hayata hayat yapma yolunda, ilahî hedefi Kur’ân ahlakıyla on ikiden vurmaktır.
Gerek dünya gerek ukbâ adına atılan her adımı itidal ve denge üzre atmaktır.
Elhasıl kulluk şuuruna ermek, ruhu ve bedeni sünnet-i seniyyenin nuruyla huzura erdirmektir.
Habib-i Zişan’ı bu yolda kayıtsız-şartsız rehber kabul etmektir.
Edeb, O’nun gibi oturmak, O’nun gibi kalkmak, O’nun gibi bakmak, O’nun gibi yaşamaktır (s.a.s)...
O’nun gibi Hakk’ın teveccühünü kazanmaktır...
Hz. Osman edep timsaliydi. Sünnet-i Seniyyeyi aklında, cisminde ve ruhunda bütün incelikleriyle yaşamıştı.
Ahmed bin Hanbel’in Hasan-ı Basrî’den rivâyet ettiğine göre kapalı kapılar ardında bile elbiselerini çıkarmaktan çekinirdi .
Edebinin derinliğinden dolayı Efendimiz (s.a.s) kendilerini ümmet-i Muhammed içinde herkese nasip olmayan bir pâyeye layık görmüşlerdi.
Hz. Osman’ı :
“ Ashabım içinde bana en çok benzeyendir” diyerek kendilerine benzetmişlerdi.
“Herkesin cennette bir dostu vardır. Benim dostum da Osman’dır.”
hadisiyle Hz. Osman’ı “dost”u olmakla müjdelemişlerdi.
Allah (c.c) da Resul’ünü hislendiren bu emsalsiz edep karşısında Hz. Osman’a (r.a) Kur’ân ilmini nasip etmişti.
Tarih, Kur’ân karşısında edebinden sabaha dek uyumayan bir başka Osman’ı daha kaydeder.
Rabbim, Kur’an karşısında sabaha kadar edeple el-pençe divan duran kul Osman Gazi’nin soyuna da koskoca bir imparatorluk çınarını büyütmeyi layık görmüştü.
Bizim de şu acımasız dönemde; edebi, edepsiz ham ruhlara ilim yoluyla anlatacak yeni Osmanlara dair dualarımız vardır.
Edebin aydınlığında cehlin karanlığını yok etmek ne büyük lütuf.
Edebin ruha kazandırdığı zarafetle ilim yolunda insanlığa hadim olmak ne güzel...
İlim sadece kulu Rabbi’ne ulaştırırsa ilimdir. Edepsiz ilim Hakk’a ve yarattığı her şeye karşı edepsizliktir.
Gaye âlim olmaksa âlim olmanın şartı “edep”ten ibarettir. Çünkü:
Edep ehl-i ilimden hâlî olmaz
Edepsiz ilim okuyan âlim olmaz
Halkın içinden, Hakk’a açılan kapılar vardır. Kapıların ardında insanı kucaklamayı bekleyen dostun şefkat dolu kolları ...
İnsanı halkta bırakıp yükselişine engel olan dünya ve nefistir.
İnsanı Hakk’a götüren âlâ-yı illiyine çıkaran, yücelten ise akıl, kalp, ma’rifet ve yakîndir.
Edep, dünya ve nefsin oyun ve desiselerini bilip akıl anahtarıyla kalp kapısını aralamaktır.
İrfan sırrına erip her adımını O’nu (c.c) kaybetme korkusuyla atmaktır.
Ruhun akıl öncülüğünde dünyadan ulvi hakikate doğru yola çıkmasıdır.
Nefis düşmanıyla mücadele edip yol almasıdır. Her adımını danışarak usulüne göre atması, benliğini bu yolda yok saymasıdır.
Edep yolunun yolcuları şunu gayet iyi bilmelidirler.
“ Usülsüz , vüsûl olmaz ”
Yani her şeye kavuşmanın kendine göre kuralı, yolu yordamı vardır.
Edep; eline, diline, beline sahip olmaktır .
Eline sahip olmalı insan;
Elini haram olan her şeyden sakınmalıdır. İnsan kainat denilen mektepte ölçülü yemeli-içmeli aç kurt gibi her gördüğü nimete saldırmamalıdır.
Kainat meclisinde vazifesini yerine getiren binlerce zerrenin zikri karşısında derli-toplu oturmalı- kalkmalı
her an yüce bir nazar tarafından müşahede altında olduğunun idrakinde olmalıdır.
Diline sahip olmalı insan;
Diline her geleni söylememelidir.
Boşboğazlık ile açma deheni,
Lik âdabıyla söyle sözünü
Eyle evvel sözüne endîşe
Sonra düşmeyesin teşvişe
( Ağzını boşboğazlıkla ( rast gele) açma. Sözünü edebine uygun (yerli yerinde) söyle.
Sözünü önce düşünerek söyle ki sonra karışıklığa düşmeyesin.)
İnsan ağzını öyle alelade söz söylemek için açmamalıdır. Sözünü âdâbına, yani yerine ve zamanına göre söylemelidir.
Sözünü söylemeden evvel sözün gideceği yeri tartmalı ve yanlış söz söylemekten endişe etmelidir.
Aksi taktirde hayatın duruluğunu bulandırır, hayatta karışıklığa maruz kalır.
Edep yolunda “ Ben, benim, bence, benim için ve benim” gibi sözler yasaktır.
Edep yolcusunun ağzından çıkan her söz her harf birlik âleminden akar. O ilâhî vahdet karşısında haddini hududunu çok iyi bilir.
Bu yolda her sözün Hakk’a yakışanı, Hakk’a göre danışılanı makbuldür.
Beline sahip olmalı insan.
Bedeni şehvetten, hayvani vasıflardan, yobazlık ve kabalıktan uzaklaştırmalıdır.
Zira beden disiplinini sağlamadan ruh disiplinini sağlamak mümkün değildir.
Hak tarafından kabul görmek için bedenen ve ruhen disiplin altına girmek gerektir.
Gözlerini ve gönlünü çirkin olan her şeyden uzak tutmalı, yetmiş iki aleme hoş bakmayı öğrenmelidir.
“ Bir insanın diğer insanlara karşı en büyük iyiliklerinden biri de onların uygunsuz davranışlarını görmezlikten gelip kusurlarına karşı göz yummak şeklinde olur.
Halkın kusurlarını araştırmak bir nevi edepsizlik, onları sağda solda anlatıp durmak affedilmez bir noksanlık, onların işledikleri fenalıkları yüzlerine söylemek ise, fertleri birbirine bağlayıp vahdet içinde bulunduran kardeşlik zincirine indirilmiş bir darbedir.”(M.F.GÜLEN).
İman yolcusu bedeni ve ruhu lakaytlık ve laubalilikten arındırmalı O’nun bu asil yolcukta, dünyadaki diğer yolculardan farkı olmalıdır.
“Efendi ! bil ki insanın tenindeki can edeptir. İnsanoğlunun göz ve kalp nûru edeptir. Adem bir ulvi âlemdendir, süflîden değil.
Bu dönen kümbetin hem dönmesi hem de revnak ve zineti edeptir!
İnsanoğlu eğer edepten yoksun ise, o insan değildir; zira insanoğlu ve hayvan arasındaki fark edeptir.
Aç gözlerini bak, Allah kelamı olan Kur’ân ayet ayet edeptir.
Akıldan sordum: İman nedir ? Akıl kalp kulağına şöyle cevap verdi: ‘İman edeptir.’” (Hz.Mevlânâ)
Beden kafes, can cennetin ötesine müştak ulvi bir kuş...
Alemlerin Rabb’i bedendeki ‘can’a emir buyurmuş:
“Sen’in demiş ana vatanın cennet ama; vazifen bu dar kafeste emr-i Hak vâkî olana kadar nöbete durmak.”
Can, boyun eğmiş ilahî emre... Yanmış, kavrulmuş vatanına hasretten ama edebinden boyun büküp sükût etmiş.
Can’ın bedene tahammülü edep...
İnsanoğlunun göz ve kalp nuru edeptir.
Göz kalbe pencere, kalp âlemlerin Rabb’ine...Nûr nûr-ı Muhammedî’den damla...
Nûr-ı Muhammedî ; deli-divâne semâ eden göklerin, sinesi vuslat için kaynayan yerin aşkına maya.
Göz ; Kâl-u Belâdan Cemâlullah’la şerefyâb, gönül O’nun aşkına âşina.
İnsanoğlu nankör, insanoğlu cahil.
İnsanın elinde harama mecbur edilen göz garip; insanın elinde yanlış muhabbetlere israf edilen kalp zavallı.
“Gözün ve kalb”in “ zulümkâr ve nankör insanoğluna tahammülü edep...
Âdem bir ulvi âlemdendir, süflîden değil.
Kişi aslına uygun davranırsa değer kazanır. Soyu kıymetli olan kişi ,edepsiz davranırsa zavallı bir hâle düşer âleme rüsvâ olur.
Ey yolcu gözlerini göğe kaldır, başının üstünde sema eden kubbeyi seyret. İbret için toprağın altındaki kabir ehlinin hâlini sor.
“ Şu muhteşem kâinat öyle bir saraydır ki; Ay, Güneş lambaları, yıldızlar mumları; zaman bir ip, bir şerittir ki ;
o Sani-i Zülcelal her sene başka bir âlemi ona takıp gösteriyor...
Yeryüzünü bir sofra-i nimet yapmış, her bahar mevsiminde üç yüz bin envâ-ı masnuatıyla tezyin ediyor ( çeşit çeşit süslüyor.)” ( Haşir Risâlesi)
Yüce Sanatkâr (c.c. ) insanoğlunun ayağının altını çimenlerle çiçeklerle bezemiş.
Gökyüzünü taç misali bulutlarla yıldızlarla süslemiş.
Yerin omzunda taşıdığı yüke; göğün gözyaşı döktüğü günahlara tahammülü edep.
İnsanı hayvandan ayıran hayâsıdır.
“ Hayâ imandandır ”(Hadis)
Hayvan akıldan yoksun olduğu için yeme, içme, üreme üzerine hayatını devam ettirir. İnsan hayvandan farklıdır.
O akıl, şuur ve kelamla şereflendirilmiştir. Aklını kullanan insan hayvaniyeti bırakır, kalbin ve ruhun derece-i hayatına yükselir.
Ruhun, sûretâ insan gelip sîreta ( özde ) hayvan giden insana tahammülü edep...
Kur’ân Allah kelamı, ahlak Kur’ân ahlakı. Ayet, satır satır kul olma âdâbını anlatan ilâhî name, ebedî ve ezelî hediye...
Kur’ân’ın, ayet ayet akletmeyen akıllara, görmeyen gözlere tahammülü edep...
Ehl-i iman arasında aradım kıldım talep
Her hüner makbul imiş illâ edep illâ edep
Edebi talep etmek, edep tâcını giymek, Hakk’a vasıl kılan ilimle şereflenmek,
Kur’ân ve Sünnet terbiyesiyle edeplenmek, “ Edeb Yâ Hû ” zikriyle dilimizi ve gönlümüzü zînetlendirmek temennisiyle....
Önce “edeb”i anlatmalı kelime.
Önce “edeb”i idrak etmeli insan...
Edep güzel; edep yüce ...
İnsan güzele müştak, insan yüceye sevdalı...
Kâinatın en büyük hakikati iman , imanın en büyük hakikati edep.
Edep; hâl ehlinin lügatinde :
“ Mâ-fevkini (üstündekini) çok görmemek, mâ-dûnunu ( aşağısını) tahkir etmemek, herkesi haliyle hoş görüp Hâlık’ın hatırı için mahlûka merhamet edip sevmektir.”
diye izah edilir.
Edep hakikatin büyüklüğü karşısında iki büklüm olmak, O’nun kemaliyle kendinden geçmektir.
Yunus’un odunları misali daldan – pürüzden budanmaktır. Elif gibi dimdik, ok gibi dosdoğru olmaktır.
Kur’ân’ı hayata hayat yapma yolunda, ilahî hedefi Kur’ân ahlakıyla on ikiden vurmaktır.
Gerek dünya gerek ukbâ adına atılan her adımı itidal ve denge üzre atmaktır.
Elhasıl kulluk şuuruna ermek, ruhu ve bedeni sünnet-i seniyyenin nuruyla huzura erdirmektir.
Habib-i Zişan’ı bu yolda kayıtsız-şartsız rehber kabul etmektir.
Edeb, O’nun gibi oturmak, O’nun gibi kalkmak, O’nun gibi bakmak, O’nun gibi yaşamaktır (s.a.s)...
O’nun gibi Hakk’ın teveccühünü kazanmaktır...
Hz. Osman edep timsaliydi. Sünnet-i Seniyyeyi aklında, cisminde ve ruhunda bütün incelikleriyle yaşamıştı.
Ahmed bin Hanbel’in Hasan-ı Basrî’den rivâyet ettiğine göre kapalı kapılar ardında bile elbiselerini çıkarmaktan çekinirdi .
Edebinin derinliğinden dolayı Efendimiz (s.a.s) kendilerini ümmet-i Muhammed içinde herkese nasip olmayan bir pâyeye layık görmüşlerdi.
Hz. Osman’ı :
“ Ashabım içinde bana en çok benzeyendir” diyerek kendilerine benzetmişlerdi.
“Herkesin cennette bir dostu vardır. Benim dostum da Osman’dır.”
hadisiyle Hz. Osman’ı “dost”u olmakla müjdelemişlerdi.
Allah (c.c) da Resul’ünü hislendiren bu emsalsiz edep karşısında Hz. Osman’a (r.a) Kur’ân ilmini nasip etmişti.
Tarih, Kur’ân karşısında edebinden sabaha dek uyumayan bir başka Osman’ı daha kaydeder.
Rabbim, Kur’an karşısında sabaha kadar edeple el-pençe divan duran kul Osman Gazi’nin soyuna da koskoca bir imparatorluk çınarını büyütmeyi layık görmüştü.
Bizim de şu acımasız dönemde; edebi, edepsiz ham ruhlara ilim yoluyla anlatacak yeni Osmanlara dair dualarımız vardır.
Edebin aydınlığında cehlin karanlığını yok etmek ne büyük lütuf.
Edebin ruha kazandırdığı zarafetle ilim yolunda insanlığa hadim olmak ne güzel...
İlim sadece kulu Rabbi’ne ulaştırırsa ilimdir. Edepsiz ilim Hakk’a ve yarattığı her şeye karşı edepsizliktir.
Gaye âlim olmaksa âlim olmanın şartı “edep”ten ibarettir. Çünkü:
Edep ehl-i ilimden hâlî olmaz
Edepsiz ilim okuyan âlim olmaz
Halkın içinden, Hakk’a açılan kapılar vardır. Kapıların ardında insanı kucaklamayı bekleyen dostun şefkat dolu kolları ...
İnsanı halkta bırakıp yükselişine engel olan dünya ve nefistir.
İnsanı Hakk’a götüren âlâ-yı illiyine çıkaran, yücelten ise akıl, kalp, ma’rifet ve yakîndir.
Edep, dünya ve nefsin oyun ve desiselerini bilip akıl anahtarıyla kalp kapısını aralamaktır.
İrfan sırrına erip her adımını O’nu (c.c) kaybetme korkusuyla atmaktır.
Ruhun akıl öncülüğünde dünyadan ulvi hakikate doğru yola çıkmasıdır.
Nefis düşmanıyla mücadele edip yol almasıdır. Her adımını danışarak usulüne göre atması, benliğini bu yolda yok saymasıdır.
Edep yolunun yolcuları şunu gayet iyi bilmelidirler.
“ Usülsüz , vüsûl olmaz ”
Yani her şeye kavuşmanın kendine göre kuralı, yolu yordamı vardır.
Edep; eline, diline, beline sahip olmaktır .
Eline sahip olmalı insan;
Elini haram olan her şeyden sakınmalıdır. İnsan kainat denilen mektepte ölçülü yemeli-içmeli aç kurt gibi her gördüğü nimete saldırmamalıdır.
Kainat meclisinde vazifesini yerine getiren binlerce zerrenin zikri karşısında derli-toplu oturmalı- kalkmalı
her an yüce bir nazar tarafından müşahede altında olduğunun idrakinde olmalıdır.
Diline sahip olmalı insan;
Diline her geleni söylememelidir.
Boşboğazlık ile açma deheni,
Lik âdabıyla söyle sözünü
Eyle evvel sözüne endîşe
Sonra düşmeyesin teşvişe
( Ağzını boşboğazlıkla ( rast gele) açma. Sözünü edebine uygun (yerli yerinde) söyle.
Sözünü önce düşünerek söyle ki sonra karışıklığa düşmeyesin.)
İnsan ağzını öyle alelade söz söylemek için açmamalıdır. Sözünü âdâbına, yani yerine ve zamanına göre söylemelidir.
Sözünü söylemeden evvel sözün gideceği yeri tartmalı ve yanlış söz söylemekten endişe etmelidir.
Aksi taktirde hayatın duruluğunu bulandırır, hayatta karışıklığa maruz kalır.
Edep yolunda “ Ben, benim, bence, benim için ve benim” gibi sözler yasaktır.
Edep yolcusunun ağzından çıkan her söz her harf birlik âleminden akar. O ilâhî vahdet karşısında haddini hududunu çok iyi bilir.
Bu yolda her sözün Hakk’a yakışanı, Hakk’a göre danışılanı makbuldür.
Beline sahip olmalı insan.
Bedeni şehvetten, hayvani vasıflardan, yobazlık ve kabalıktan uzaklaştırmalıdır.
Zira beden disiplinini sağlamadan ruh disiplinini sağlamak mümkün değildir.
Hak tarafından kabul görmek için bedenen ve ruhen disiplin altına girmek gerektir.
Gözlerini ve gönlünü çirkin olan her şeyden uzak tutmalı, yetmiş iki aleme hoş bakmayı öğrenmelidir.
“ Bir insanın diğer insanlara karşı en büyük iyiliklerinden biri de onların uygunsuz davranışlarını görmezlikten gelip kusurlarına karşı göz yummak şeklinde olur.
Halkın kusurlarını araştırmak bir nevi edepsizlik, onları sağda solda anlatıp durmak affedilmez bir noksanlık, onların işledikleri fenalıkları yüzlerine söylemek ise, fertleri birbirine bağlayıp vahdet içinde bulunduran kardeşlik zincirine indirilmiş bir darbedir.”(M.F.GÜLEN).
İman yolcusu bedeni ve ruhu lakaytlık ve laubalilikten arındırmalı O’nun bu asil yolcukta, dünyadaki diğer yolculardan farkı olmalıdır.
“Efendi ! bil ki insanın tenindeki can edeptir. İnsanoğlunun göz ve kalp nûru edeptir. Adem bir ulvi âlemdendir, süflîden değil.
Bu dönen kümbetin hem dönmesi hem de revnak ve zineti edeptir!
İnsanoğlu eğer edepten yoksun ise, o insan değildir; zira insanoğlu ve hayvan arasındaki fark edeptir.
Aç gözlerini bak, Allah kelamı olan Kur’ân ayet ayet edeptir.
Akıldan sordum: İman nedir ? Akıl kalp kulağına şöyle cevap verdi: ‘İman edeptir.’” (Hz.Mevlânâ)
Beden kafes, can cennetin ötesine müştak ulvi bir kuş...
Alemlerin Rabb’i bedendeki ‘can’a emir buyurmuş:
“Sen’in demiş ana vatanın cennet ama; vazifen bu dar kafeste emr-i Hak vâkî olana kadar nöbete durmak.”
Can, boyun eğmiş ilahî emre... Yanmış, kavrulmuş vatanına hasretten ama edebinden boyun büküp sükût etmiş.
Can’ın bedene tahammülü edep...
İnsanoğlunun göz ve kalp nuru edeptir.
Göz kalbe pencere, kalp âlemlerin Rabb’ine...Nûr nûr-ı Muhammedî’den damla...
Nûr-ı Muhammedî ; deli-divâne semâ eden göklerin, sinesi vuslat için kaynayan yerin aşkına maya.
Göz ; Kâl-u Belâdan Cemâlullah’la şerefyâb, gönül O’nun aşkına âşina.
İnsanoğlu nankör, insanoğlu cahil.
İnsanın elinde harama mecbur edilen göz garip; insanın elinde yanlış muhabbetlere israf edilen kalp zavallı.
“Gözün ve kalb”in “ zulümkâr ve nankör insanoğluna tahammülü edep...
Âdem bir ulvi âlemdendir, süflîden değil.
Kişi aslına uygun davranırsa değer kazanır. Soyu kıymetli olan kişi ,edepsiz davranırsa zavallı bir hâle düşer âleme rüsvâ olur.
Ey yolcu gözlerini göğe kaldır, başının üstünde sema eden kubbeyi seyret. İbret için toprağın altındaki kabir ehlinin hâlini sor.
“ Şu muhteşem kâinat öyle bir saraydır ki; Ay, Güneş lambaları, yıldızlar mumları; zaman bir ip, bir şerittir ki ;
o Sani-i Zülcelal her sene başka bir âlemi ona takıp gösteriyor...
Yeryüzünü bir sofra-i nimet yapmış, her bahar mevsiminde üç yüz bin envâ-ı masnuatıyla tezyin ediyor ( çeşit çeşit süslüyor.)” ( Haşir Risâlesi)
Yüce Sanatkâr (c.c. ) insanoğlunun ayağının altını çimenlerle çiçeklerle bezemiş.
Gökyüzünü taç misali bulutlarla yıldızlarla süslemiş.
Yerin omzunda taşıdığı yüke; göğün gözyaşı döktüğü günahlara tahammülü edep.
İnsanı hayvandan ayıran hayâsıdır.
“ Hayâ imandandır ”(Hadis)
Hayvan akıldan yoksun olduğu için yeme, içme, üreme üzerine hayatını devam ettirir. İnsan hayvandan farklıdır.
O akıl, şuur ve kelamla şereflendirilmiştir. Aklını kullanan insan hayvaniyeti bırakır, kalbin ve ruhun derece-i hayatına yükselir.
Ruhun, sûretâ insan gelip sîreta ( özde ) hayvan giden insana tahammülü edep...
Kur’ân Allah kelamı, ahlak Kur’ân ahlakı. Ayet, satır satır kul olma âdâbını anlatan ilâhî name, ebedî ve ezelî hediye...
Kur’ân’ın, ayet ayet akletmeyen akıllara, görmeyen gözlere tahammülü edep...
Ehl-i iman arasında aradım kıldım talep
Her hüner makbul imiş illâ edep illâ edep
Edebi talep etmek, edep tâcını giymek, Hakk’a vasıl kılan ilimle şereflenmek,
Kur’ân ve Sünnet terbiyesiyle edeplenmek, “ Edeb Yâ Hû ” zikriyle dilimizi ve gönlümüzü zînetlendirmek temennisiyle....
Konular
- Yaptıklarımızın Hesabını Vermeye Hazırlıklı Mısınız.
- Kur'an Nasıl Bir Devlet Yönetimini Öneriyor.
- Kendimize Rab lar Edindiğimizin Farkında Bile Değiliz.
- Sesli düşler
- Ömürden Kaybolan Bir Senemiz
- Yardıma ihtiyacım var
- Hakan Kenan Hoca
- Türkiye'nin Gururu Lingerium
- Zorunlu Trafik Sigortası
- Kur'an ın Bizlere İndirilme Amacını Doğru Anlamalıyız.
- Rivayetleri Aklamak Adına, Kur'an a Saygısızlık Yapmayalım.
- Allah ın Affetmesi, Şefaati Konusunu Nasıl Anlamalıyız.
- Hac Suresi 47, Zümer Suresi 42. Ayetlerin. Ölüm Ve Rüya İlişkisi.
- Allah ın Sınırlarını Aşarak, Kafirlerden Olmak İstemiyorsak.
- Kur'an neden arapça indirilmiştir. Zuhruf 2-3. Fussilet 44. Ayet.
- Elbette tek vatan bö-lü-ne-me----yiz
- Bizleri dinden saptıran en büyük yanlışımız.
- Çalışanlarınızın network trafiğini DeskGate ile inceleyin
- DeskGate en iyi sirket guvenlik programi
- Pekala ölmüyormuyuz
- Siber saldırı ve afetlere karşı veri yedekleme yazılımı DeskGate
- Işsizlik sel gibi
- Ad adres telefon
- Nuhilik (noahidizm)
- Isa beklenen yahudi mesih midir?
- Cümle kapısı..
- Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 3
- Nasreddin Hoca Fıkraları
- Allah ın resulünün bizlere örnek oluşunu, hangi kaynaktan öğrenmeliyiz?
- Ayşecik İle Yasemin Sultan