Gerçek Nerede

Gerçek Nerede




İgnosio Silone usta bir romancıdır.Hıncı anlatır. Sonra çaresiz İtalyanları. Öyle ki, eser bitti zanneder, son sayfayı kapatırsınız, fakat olaylar sizin aklınızda ve vicdanınızda devam eder.
Silone’nin ustalığı buradadır ve bu kadardır.
Miguel Unamuno ile Dostoyevski ise hafakan ustasıdır. İspanyol Unamuno’da hafakan içe dönüktür. Dostoyevski’de ise insan hem kendi içiyle, hem de toplumla ters yüz edilir durur. Rus yazarları arasında çok yaman meydanlar arayıp bulmuş büyük yazar Dostoyevski, insanla iyi oynar.
Ama, bu saydıklarım içinde “muhteşem yazar” yoktur.
Amerikalı John Steinbeck ile Ernest Hemingvay tek renkli resim gibidirler. İkinci defa okumayı istemezsiniz. Mücerrete yabancı kalmışlardır.
Bazı yazarlar vardır, (tıpkı klâsik bir plâk gibi) her okuyuşta yeni yeni, minik ama tatlı hareler keşfedersiniz. Bilirsiniz ki, bir daha okursanız, keşfiniz de “bir” artacaktır.
İşte, Hemingvay ile Steinbeck bunu beceremezler.
Onlarda, Giritli Nikos Kazancakis’in sevimli girdapları, ansızın karşılaşılan “cö” deyici ışıltı ve cıvıltılar yoktur.
Batıya uzandıkça yazarlar düz yol olup çıkarlar:
Yeşilliksiz, serinliksiz, yorucu...
•••
Polonya’nın Joseph Agnon’unda, Yugoslav İvo Andriç’deki üçüncü ve dördüncü boyutlar eksiktir. Ben şahsen paldır küldür bir Jack London veya halim selim bir Knut Hamsun yerine Romanya’nın Panait İstrati’sini tercih ederim.
Amaaa,
Kazancakis’i hiç birine değişmem.
“Hah işte, bu, yazardır” dediğim tek insan bu Giritlidir...
Bu romancıdan ürküşüm, ona saygı duyuşum niyedir diye çokça düşündüm.
Bir de farkettim ki Kazancakis, çocukluğunda müslümanlarla yakın oturmuş. Müslüman çocuklarla dostlukları var. Hatta Girit’teki Tekkelerle, Mevlevihanelerle içli-dışlı bir gençlik yaşamış.
Sonunda sır çözüldü.
Sebep bu idi. Nikos Kazancakis, Osmanlı Medeniyetine komşuydu ve bu tatlı kaderin tadına da iyi varmıştı.
İslâm tefekkürü ile tanışan her Batılı yazar en az bir misli büyüyor. Kalıcı ve aranılan adam, hatta “okul insan” oluyor.
•••
La Fontaine, Beydaba’yı tanımasaydı, sıradan biri; Goethe, Kur’an-ı Kerîm’i ve Peygamber Efendimizi incelemeseydi “eksik biri” olacaktı.
Doğu’yu hazmeden her Batı’lı, “Kalıcı ve örnek” olmaya adaydır.
Çünkü Doğu’yu kavramak, insanı ve dünyayı anlamaktır.
Mücerrete köprü kuramamış kişi sadece “yazar” dır. Mütefekkir değildir, ufuk gösteremez, mecra olamaz.
Bizim yazarlarımız, romancılarımız, tiyatrocularımız ile şairlerimizin eksiği bu. Yanlış istikametlerde aranıyorlar. Hem ters, hem uzak vadilerde sebepsiz yoruluyorlar.
“Gerçek” oralarda değil. Kalıcılık, büyüklük, derinlik oralarda yok.
Yok.
•••
Çare: Kendi klasiklerimiz ve kendi kültür dünyamızdır.
Bizim yağmurlarımız nerde yağıyorsa, orda eyleşeceksiniz.
Oradan, o yükseklikten insana ve olaylara bakacaksınız.
Akıllı sanatkâr böyle yapar.
Türkiyemizde, “Fransızca söyleyen” assolist çıkmaz. Bu imkânsızdır.
İngiliz gibi düşünen şairin, romancının, tiyatrocunun, hatta fıkra yazarının esâmisi okunmaz. Bu coğrafya ve büyük medeniyetimiz kendi evlâtlarını, kendi sanatkârlarını aramaktadır. Onları da mutlaka bulacaktır.
Mutlaka...
Gürbüz Azak

Konular