Yâd-ı Cemîl

[b][color=blue]Yâd-ı Cemîl

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Kendilerine “Evliyâullah” yani “Allah Dostları” veya “Allah’ın Sevgili Kulları” denilen has kullar, öylesine bir ömür geçirirler ki, diyebiliriz ki, tüm hayatlarında, dahası tüm vakitlerinde ve hatta tüm anlarında Allah Teâlâ ile birlikte bulunmanın ve bu huzur halini daimi olarak yaşamanın gayreti ve çabası içinde olurlar.

Onlar, Allah Teâlâ’nın, “Haberiniz olsun ki, Allah’ın dostları için hiç bir korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır. Allah’a iman eden ve kulluk şuuruyla hareket eden takva sahipleridir onlar...” (Yunus/62-63) diye vasıflandırdığı kıymetli kullardır.
Onlar, vefatları anında meleklerden, “Korkmayın, endişelenmeyin ve geride bıraktığınız evladınız ve ailenizden dolayı da hiç mahzun olmayın. Bilakis size va’dedilen cennete kavuşacağınız için sevinin...” (Fussilet/30) müjdesini alan ve gülümseyerek Mevlâ’ya kavuşan bahtiyar kimselerdir.
Onlar ki, kendileri hakkında, “Allah’ın öyle has kulları vardır ki, ne bir ticaret ne de alış-veriş onları Allah’ı anmaktan alıkoymaz” (Nûr/37) diye buyrulan er kişilerdir.
Onlar ki, geceleri sıcak yataklarını terk ederek namaza duran, uzun kıyamları ve secdeleriyle kulluklarını ikrar eden kimselerdir.
Onlar ki, adları Veysel Karâni’dir, Şâh-ı Nakşibend’dir, Cüneyd-i Bağdâdi’dir, Bâyezid-i Bestami’dir, Abdulkadir-i Geylani’dir, Mevlana Halid-i Bağdadi’dir, Es’ad-ı Erbili’dir, Ramazanoğlu Mahmud Sami’dir, Yahyalılı Hacı Hasan Efendi’dir.
Onlar ki, aylar, yıllar ve asırlar geçse de hatıraları hayatımızdan geçip gitmeyen, ne zaman adları geçse, “Yâd-ı Cemîl” ile hatırlanan ve hasretle anılan, çok az kimseye nasib olan bir devletin ve servetin sahibidirler.
Onlar ki, her seherde, milyonlarca müminin okuduğu fatihalarla ruhaniyetleri manevi gıdalardan nasiplenen, hikmetli sözleri, tesirli nasihatleri ve manidar şiirleriyle vefatlarından sonra da ümmet-i Muhammed’i yetiştirmeye devam eden mürşid-i kâmillerdir.
Değerli okuyucum,
Merhum Hacı Hasan Efendi Hazretlerinin vefatının sene-i devriyesi münasebetiyle kaleme alınan bu yazı, bu satırların yazarı için aynı zamanda bir vefa borcunun ödenmesi anlamına geliyor. Çünkü samimi muhabbeti, tesirli nasihatleri, hikmetli sözleri, kısacası özüyle ve sözüyle hep güzelliklere sahip olan müstesna bir mürşidin şefkat ve muhabbet dolu nazarlarına mahzar olmuş ve onun irşadıyla hayatında önemli değişimler yaşamış birinin şükran ifadesidir bu sözler, aynı zamanda… Aşağıdaki satırlar, bir lise öğrencisinin, 1978 yılında tanışma şerefine nail olduğu Hacı Hasan Efendi Hazretleri’ne ait hatıraları ve tespitleri ihtiva etmektedir.
Yahyalı… Mütevazı bir Anadolu kasabası… Çorak dağların eteğinde yeşilliklerle dolu bir vadi… Dağların zirvesinden çağlayan şelalenin şehrin ortasında bir nehre dönüşüp aktığı, elmasıyla, halısıyla, pekmeziyle şöhret bulan bir belde Yahyalı… Fakat Yahyalı’ya farklılık kazandıran bu özellikleri değil, bağrında filizlenen, gelişip tomurcuklar veren gül tenli bir Allah Dostuna ev sahipliği yapmasıdır. Çünkü, “Şerefül-mekân bil-mekîn” sözü gereği, bir beldenin şerefi, orada yaşayan kimselerden dolayıdır.
Bugüne kadar, hakkında pek çok makale kaleme alınan, ansiklopedi maddeleri yazılan, belgesel filmler çekilen Hacı Hasan Efendi Hz.leri, her şeyden önce ilmiyle âmil olan, yani bilgisini amele dönüştüren ve söylediklerini bizzat kendisi yaşayan bir İslam âlimidir. Bir dönem yaşanan manevi kıtlık ve kuraklık yıllarında, insanlara dinlerini anlatıp vaizlik yapan, halkın anlayabileceği şekilde hitap eden bir din eğitimcisidir aynı zamanda… Fakat özellikle, kişinin anlamlı değişimler ve dönüşümler yaşamasına vesile olan tasavvufun, Kur’ân ve Sünnet çerçevesi içinde nasıl yaşanabileceğinin en müstesna örneklerini bizzat yaşayarak gösteren ve öğreten bir mürşid-i kâmil’dir, zât-ı âlileri…
Hacı Hasan Efendi Hz.lerinden bahsederken herhalde en önce onun, sünnet-i seniyye’ye bağlılığından söz etmeliyiz. Hz. Peygamber "aleyhisselam"in sözleri ve uygulamaları, kısaca hayat tarzı anlamına gelen sünnet-i seniyye, Hacı Hasan Efendi Hazretlerinin adeta üzerine giydiği ve ebediyet alemine irtihal edinceye kadar çıkarmadığı bir elbise gibiydi. Hayatımıza yön veren, yaşantımızı şekillendiren nice sünnetleri, onun tatbik etmesiyle, tavsiyeleriyle ve dürr danelerini andıran inci misali beyitlerinden öğrendik bizler…
“Mümin sever ve sevilir. Sevmeyen ve sevilmeyen kimsede hayır yoktur.” buyuran Sevgili Peygamberimiz "aleyhisselam"in bu hadisinin gereğini bizler onun şu beyitlerinden anladık.
Herkese etmeli şefkat
Mahlukattan etme nefret
Kalbi eğri olmaz sohbet
Bağrımızı ezendir bu…

Beraber yemek yemeli
Kalbin bir yere komalı
Kurban olayım demeli
Arada husumet neden?...

“Yaradan’dan ötürü yaradılanı seven” Yunus Emre misali, insanlara ayrım göstermeden sevgi ve muhabbet besleyen Hacı Hasan Efendi Hazretleri, kendisini ziyarete gelen manevi evlatlarını, sevenlerini, öylesine engin bir muhabbet halesi içine alırdı ki, etkilenmemek mümkün değildi. Tâ gönül âleminin derinliklerinden ve büyük bir coşkuyla kopup gelen sevgi ve şefkat dolu hitap ifadeleri, sizi tâ ruhunuzun en ince noktalarına kadar sarıp sarmalardı. Evet, herhalde “Evlatlarım!… Yavrum!… Kuzum!…” hitapları en güzel Hacı Hasan Efendi Hazretleri’nin dilinden yansırdı sevenlerine… Çünkü o, bu sözleri içinde taşıdığı ve her bir Allah dostunda bulunan engin şefkat, merhamet ve muhabbet sâikiyle söylerdi… Çünkü Allah dostlarının bir özelliği de, Eşrefoğlu Rûmî’nin ifadesiyle, “Kulları Allah’a, Allah’ı da kullara sevdirmeye gayret etmeleri” idi. O, bizlere Rabbimizin eşsiz rahmetinden, merhametinden ve kullarına olan sevgisinden bahsederken, bizim de böylesi Rabbimize güzel kul olmamız hususunda gayret göstermemizi yine şefkat dolu ifadelerle temin etmeye çalışırdı.
Sohbetlerini ayetler, hadisler ve ibretli beyitler süslerdi. Te’kid maksadıyla bir hususu vurgulamak istediğinde, yemin ifadesi kullanmaz ve sadece “kanaatiniz olsun ki…” diye söze başlardı. Sözlerinde sık sık yemine başvuran bizler için ne güzel bir örnek uygulamaydı bu!
Hacı Hasan Efendi Hazretleri, “İnsanlara karşı tevazuda toprak gibi ol” diyen Hz. Mevlânâ gibiydi adeta… Bir taraftan Hz. Peygamber ("aleyhisselam"’in Nur Nesli’nden olmakla, gül pembesi yüzünde tebessüm hiç eksik olmazken, öte yandan, “Sizin ayaklarınızın tozuyum, türabıyım!” sözleriyle tevazuun zirvelerine taht kurardı. En katı kalp bile onun bu alçakgönüllülüğü karşısında yumuşar, mahcubiyet duygularına gözyaşları eşlik ederdi… Kadîm dostlarından, bir diğer şefkat ve tevazu abidesi Bandırmalı Ali Öztaylan’ın ifadesiyle, “Allah Teala Hazretleri, o zatın tevazu ve muhabbet dolu sözlerine sanki bir haşyet ve hürmet gizlemişti…” Çünkü, size hitabı ne kadar tevazu dolu olsa da o anda siz, hatalarınızı, günahları düşünmeye başlar ve yüreğiniz sızlayarak, pişmanlık duygularıyla Allah Teâlâ’dan içten içe affınızı niyaz ederdiniz. İşte Allah dostlarının bir vasfı da buydu. Özlerindeki tevazu, şefkat ve merhamet, sözlerine yansır; sizin kendinizi tanımanıza, eksiklerinizi ve kusurlarınızı görmenize ışık tutarlardı…
Aziz okuyucum.
Dışa yansıyan güzelliklerine meftun olduğunuz nice Allah dostu vardır. Ancak bilelim ki, bizleri hayran bırakan bu güzelliklerin bir de kaynağı olan iç güzelliklerini görme kabiliyetimiz olsaydı, o zaman bu sevgili kullara olan hayranlığımız bir kat daha artardı. Fakat, Allah Teâlâ Hazretlerine güzel kul olmanın çabasıyla bir ömür geçiren bu güzel kulları Allah için sevmek, kurak gönüllerimize bir âb-ı hayat olmasının yanında, inşallah bir de mahşer meydanında şefaatlerine ulaşma nimeti bahşeder insana.
“Kişi sevdiği ile beraber olacaktır” buyuran Resûl-i Kibriya "aleyhisselam" Efendimizin müjdesine mazhar olarak, mahşer meydanında şefaatlerine nail olmamız dileğiyle, Mevlâ’mızın gani gani rahmeti merhum Hacı Hasan Efendi Hazretleri’nin üstüne olsun, kabrine her dâim nurlar dolsun… Amin…

Yeni Dünya Dergisi
__________________[/color][/b]