Ve Hatice Ve Ateş Ve Aşk...............................

Ve Hatice Ve Ateş Ve Aşk….



Mevsim yaz olmasına rağmen, ormanın içindeki dağ evi çok soğuktu. Bir haftalık tatillerini deniz yerine orman havası alarak yaylada geçirmeyi tercih etmişlerdi. [size=18px]Orman [/size]içinde gün boyu yürüyüş yaptılar, bu mevsimde hala papatya açtığına şaşkınlıkla bakarak papatya toplamışlardı. Akşam yemeğini neşe içinde dağ evinin bahçesinde yerken birden elektrik kesilmişti. Ay ışığı yoktu ve birden orman heybetli karanlığıyla yüreklerine korku salmıştı. Sanki gün boyu neşe içinde gölgesinde oturup yollarında yürüdükleri orman bu orman değildi. Sanki birbirlerine su şakaları yapıp yorulunca da kenarına oturup hayaller kurdukları göl bu göl değildi. Sessizliği bozan Hatice oldu;

…….Abla çok korkuyorum.

…….Neden?

…….Çok karanlık ve ürkütücü. Deyip ablasına sokulmuştu.

…….Hatice; içinde bulunduğumuz şu durum çok ilginç değimli?

…….Ne yönden abla?

…….Gün boyu ormandan ayrılmak istemeyen sendin çok neşeli ve mutluydun. Şimdi ise zavallı bir çocuk gibi korkudan titriyorsun. Oysaki orman aynı orman sende aynı sensin. Aradaki tek fark gece ve gündüz. Allah gece ve gündüzü öyle hikmetlerle donatmış ki insan Allah’ın OKU emriyle tabiatı okumaya başladığında hayretlere düşüyor. Nur (aydınlık) her zaman güzel yönleri açığa çıkarırken, insana güvenlik ve esenlik verirken, karanlık (zulmet) her zaman kötü yönleri açığa çıkarıp, korkuyu kuşkuyu ve güvensizliği ortaya çıkarıyor. Rabbim işte şu an adına tabiat dediğimiz aynı tabloda bize bu iki zıt duyguyu aynı anda yaşatıyor. Rabbim nuruyla kalplerimizi, amellerimizi ve dünyamızı aydınlatır inşallah.

…….Tespitlerin çok güzel abla çok düşündürücü. Şu karanlıktan çok korkuyorum ve de çok üşüyorum içeri geçelim mi?

Ablası olur güzelim deyip içeri geçtiler önce gaz lambasını bulup yaktılar sonrada üşüdükleri için evin salonunun köşesindeki şömineyi yaktılar. Hatice aydınlık bir odada şömine karşısında minderde oturan ablasının dizine yatmış, şöminenin ışık ve sıcağı yüzüne doğru vurdukça mutluluktan gözleri parlıyor ve ablası ile Serpil hanımın konuşmalarını dinliyordu. Serpil içi içine sığmayan maceraperest kıpır kıpır bir hanımdı.

Bir süre sessizlik oldu herkes şömineye odaklanmış gibi sadece ateşi seyrediyordu. Aslında gözler şöminede olsa da düşüncelerin çok farklı yerlerde olduğu o kadar belliydi ki. Dört bayanda sanki başka başka alemlerdeydiler o an ve sessizliği bozan yine Hatice oldu.

…….Ablacım şu ateş ne harika bir şey değimli? İyi ki şömineyi yakmışız seyretmeye doyamıyorum.

Ablası Hatice‘nin muhakeme yeteneği, idrak yeteneği, gördüğü her şey, yaşadığı her olaya karşı farkındalığı gelişsin diye ona her zaman birazda espriyle; Hatice Allah’ın ilk emrini yerine getir bakalım. Gördüğün bu manzarayı oku, insanı oku, olayları oku, kendini oku derdi. Ablasına göre yazılı ayetlerden önce görsel ayetler okunup idrak edilmezse yazılı ayetlerin anlaşılması zordu. Ve yine her zamanki gibi bir yandan elleriyle saçlarını okşadığı Hatice ye seyretmeye doyamadığın şömineyi okur musun bana dedi? Hatice sanki jüri önünde sınav oluyormuşçasına birazda muzipçe şömineyi okumaya başladı;

…….Ablacım ve sayın jüri; ATEŞ Allah’ın yarattığı olağanüstü bir nimettir. Biraz önce karanlıktan korkuyordum ışığıyla beni aydınlattı gözümü gönlümü huzura kavuşturdu. Üşüyordum sıcağıyla hem tenimi hem ruhumu ısıttı. Şömine içinde odundan çıkan çıtırtıların müziği eşliğinde kıvrak danslarıyla gözümü okşayıp ışıltısıyla bana muhteşem bir romantizm yaşattı. Beni çok mutlu etti sanki ayaklarım yerden kesildi beni başka bir aleme götürdü galiba ben ateşe aşık oldum dedi gülerek. Sonra küçük bir açıklama daha yapıp “aşık olanların ayakları yerden kesiliyormuş ya bu yüzden yani” diye gülmeye başladı.

Diğer arkadaşları Hatice’yi alkışlarken ablası;

…….Hatice helal olan her nimet insana bu duyguları yaşatır bu tarifini unutma olur mu? Dedi.

Serpil hanım; arkadaşlar şömine karşısında kahve keyfi başkadır olmazsa olmaz dedi. Daha da ileri gidip kahve odun ateşinde harika olur dedi. Oradakilerin en küçüğü Hatice olunca bu iş onun üzerine kaldı. Henüz mutfak becerisi kazanmamış olan Hatice şömine içinde kahve pişireceğim diye cebelleşiyordu. Bakır kulplu cezveden köpükler taşıyordu ki Hatice aceleyle cezveyi tuttu ısınan kulpla elini yaktığı anda şömineye eğilmesinden dolayı yakası biraz açık olan gömleğinden içeri yanarken patlayan bir ateş parçası girdi. Bununla da kalmayıp uzun saçları uçlarından tutuştu. Yanıyorum feryadı ormanda yankılandı. Bahçede oturan beyler bir anda içeri daldı……….

Muhteşem gece bir anda kâbusa dönmüştü. Suçluluk duygusundan dolayı Serpil’in ağzını bıçak açmıyordu. Hatice yanıkların acısıyla yatağında sızlanıyor bir yandan da Allah’ım sana hamdolsun ki hafif atlattım diyordu. Ama her zamanki alışkanlığıyla da ablasına dönüp;

…….Ablacım bu olayı sence nasıl okumalıyım Allah bana ne mesaj vermek istedi sence? Dedi.

Gece boyunca sessiz kalan Meryem konuşmaya başladı.

…….Hatice aydınlık ve karanlık, birinde güveni mutluluğu diğerinde korkuyu ve mutsuzluğu yaşadın. Oysaki tabiat aynı tabiattı. Demek ki karanlık olaylar karanlık duygular karanlık insanlar bize her zaman bu korku ve mutsuzluğu yaşatabilir. Ateşe gelince; Başta bayılarak anlattığın o mucize ateş ile seni yakan ateş aynı ateş. Yani bir olayı meşru olarak yaşarsan her zaman o aldığın hazzı alırsın. Kahveyi tecrübesiz bir elden şöminede değil de ehil bir elden ocakta pişirseydik bunları yaşamayacaktık şömine karşısındaki romantizm devam edecekti. Biz şömine ile aramızdaki ilişkide amacın ötesine taşınca aramızdaki mesafeyi ayarlayamayınca o ışıltısıyla gözümüzü alan ateş dönüp bağrımızı yaktı. Işıltısıyla gözümüzü kamaştıran her güzelin her güzelliğin hesap kitap yapmadan helal haram ayrımına bakmadan peşine düşersek sonuçta o ışıltı bir kor ateş olup yüreğimize, hayatımıza düşer ve her zamanda bugünkü kadar hafif atlatamayabiliriz. Sonuç olarak demek istediğim şu. Helal ilişkilerde ateşin senin gözünü kamaştıran birinci bölümünü yaşarsın, haram olan ilişkilerde ateşin canını ve tenini yakan ikinci bölümünü yaşarsın hep.

Hatice sanki Meryem’in anlattıklarının doğruluğunu teyit etmesini ister gibi ablasına baktı. Ablası ise hala yanan şömineye bakarken yanaklarından iki damla yaş süzüldü, derin bir iç çekti ve Meryem’e dönerek kısık bir sesle;

……Yüreğimdeki yangın bundan mıdır dedi……………………

Hatice ablasına hayret ve şaşkınlıkla bakınca; ablası o anı yaşamaktan son derece sıkıntılı bir şekilde,

……Keşke bizler doğrulara hiç yanlışlar yapmadan ulaşmış olabilseydik. Şu an yangın tarlası olan yüreklerimiz hep gül bahçesi olurdu………………………….dedi….


nazlı yenidünya ([url]http://nazli64.blogcu.com[/url])[color=darkblue][/color]

1 yorum

Ve Hatice Ve Ateş Ve Aşk...............................

emeğine sağlık kardeşim çok güzeldii....

19.06.2008 - hadra

Konular