Sadeddinî Cebâvî Hazretleri
Sadeddinî Cebâvî Hazretleri
Cibaviyye Tarikatı'nın kurucusudur. Soyu babası tarafından İdrisiler hânedanın kurucusu Hz. Hasan’ın torunlarından I.İdris’e, anne tarafından Kâbe’nin hizmetini gören Seybîler vasıtasıyla Hz. Hüseyin Efendimize ulaşır. 460 yılının Recep ayında (Mayıs 1068) Mekke’de doğdu.
Zekâsı ve güzel sesiyle dikkatleri çeken Sadeddin Cebâvî Hazretleri ilk eğitimini başta babası olmak üzere Mekke’deki âlimlerden aldı. Yedi yaşlarında iken Kur’ân-ı Kerim’i ezberledikten sonra tefsir, hadis ve Şafii fıkhı okudu. Aynı zamanda şeyh olan babasının yanında Tasavvuf eğitimini sürdürdü. İlmini daha da ilerletmek için Yemen, Mısır, Mağrip, Şam, Kudüs ve Irak’a seyahatlerde bulundu. Bu sırada birçok âlimlerden faydalanmasının yanı sıra ehl-i beyt kabirlerini ve evliya türbelerini ziyaret etti.
Ata binmede atıcılıkta mahir olduğu belirtilen Sadeddin Cebâvî Hazretlerinin haçlı saldırılarına karşı koymak için kardeşleri Müeyyidüddin Şeybân, Abdullah Mezîd, Abdullah Yunus el-Asgar, Muhammed Saîd, Ebü’l Hilâl Muhammed ve bir gurup atlıyla birlikte Mekke’den Dımaşk’a gitmesi hayatının ikinci devresini oluşturur. Fransızların Dımaşk’a yaptıkları saldırının 1104 yılında geri püskürtüldüğü bilindiğine göre (İbn Kesir, I,163) Sadeddin Cebâvî Hazretleri bu sırada otuz beş yaşlarında olmalıdır. Kaynakların hemen tamamı, Sadeddin Cebâvî Hazretlerinin tarikat faaliyetlerine başlamadan önce, Şam bölgesinde yol kesen haydutların arasına karıştığından, buna çok üzülen babasının Allah’a dua edip oğlunu bu kötü durumdan kurtarmasını ya da canını almasını talep etmesi üzerine, Hz. Peygamber (sav)’in bazı ashabıyla birlikte Sadeddin Cebâvî Hazretlerine götürerek O’nu uyarmasıyla tövbe edip, Allah’a yöneldiğinden söz etmektedir. Kaynaklarda bazı farklılıklarla yer alan bu olaya göre bir gece Rasul-ü Ekrem Sadeddin Cebâvî’ye görünüp Hadîd suresinin 16. ayeti olan, “İman edenlerin Allah’ı anma ve hak olarak inen Kur’an’a karşı kalplerinin saygıyla yumuşama zamanı gelmedi mi?” mealindeki ayeti okuyunca vecde gelip bayılmış, ashaptan birinin göğsüne vurarak söylediği, “Allah’a tövbe et.” sözüyle kendisine gelmiş, bu sırada Hz. Peygamber (sav) kendisine zikir telkin edip, hırka giydirmiş, ardından Hz. Ali’nin cebinden çıkartıp Rasul-ü Ekrem’e sunduğu, Rasul-ü Ekrem’inde kendisine ikram ettiği üç hurmayı yiyince her tarafı nurla dolmuştur.
Muhammed Gazi, bizzat görüştüğü Sadiyye şeyhlerinin elindeki bilgi ve belgeleri değerlendirerek hazırladığı çalışmasında Sadeddin Cebâvî Hazretlerinin yol kesen haydutları terbiye ve irşat maksadıyla aralarına katıldığını, daha sonra Şeyh dağı diye anılacak olan Haramun Dağı’na yerleşip, onları yönettiğini belirmektedir. Muhammed Gazi’ye göre Sadeddin Cebâvî Hazretlerinin haydutlar ile karşılaşması, süvari birliğiyle Mekke’den Dımaşk’a giderken Cevlan bölgesinde yollarının kesilmesi üzerine olmuş, Sadeddin Cebâvî Hazretleri yanındakilerle birlikte haydutları bastırmayı başarmış, ele geçirdiği liderlerinin canını bağışladığı takdirde liderliği kendisine bırakacağını söylemesi üzerine onların başına geçmiştir. Bu dönemde haydutların zorla aldığı malları sahiplerine iade ettirmesiyle ün kazanmış, bu sebeple “ra’in namus” (namus bekçisi) lakabını almıştır.
Sadeddin Cebâvî Hazretleri, Hz. Peygamber (sav) tarafından uyarıldıktan sonra Mekke’ye babasının yanına gitti ve Tasavvufî eğitimini tamamlayarak icazet aldı. Ardından Dımaşk’a 60. km mesafesindeki Akkâ güzergâhında bulunan Cebâ bölgesinde tekkesini kurdu ve irşat faaliyetlerine başladı. O döneme kadar küçük ve metruk bir yerleşim yeri olan Cebâ, bundan sonra hem ilim ve marifet makamı hem de haçlılarla savaşta Müslümanların merkezi haline geldi. Şeyh Sadeddin Cebâvî Hazretleri, haçlılarla fiili savaşa katıldığına dair kaynaklarda bir kayıt bulunmamakla birlikte, asker temini ve onların savaşa teşvik edilmesi için çalıştığı belirtilmektedir. Bu çalışmaları sebebiyle “el-imamü’l mücâhid” lakabıyla anıldı. Sadeddin Cebâvî Hazretleri ile birlikte Dımaşk’a gelen kardeşlerinden Şeyh Müeyyidüddin Şeyban tekkesini Cevlan’da Şeyh Ebu Hilâl Muhammed Kâsımiye’de, Şeyh Muhammed Said Mardin’de, Şeyh Abdullah Yunus Dımaşk’ın güneyindeki Buhsa’da kurdu.
Dımaşk’a yerleştikten sonra Irak, Kudüs ve Hindistan’a seyahatler yapan Sadeddin Cebâvî Hazretlerinin bu yolculukları esnasında meydana gelen birçok kerameti Şemseddin Muhammedî’nin eserlerinde nakledilmektedir.
Sadeddin Cebâvî Hazretlerinin tarikat silsilesi biri vehbî, diğeri kesbî olmak üzere iki koldan Hz. Peygamber (sav)’e ulaşır. Babası Şeyh Yunus eş-Şeybi vasıtasıyla gelen Şeybaniyye silsilesi kesbî, Rasul-ü Ekrem’in kendisini uyardığı sırada zikir telkin ederek hırka giydirmesi Vehbî silsile olarak kabul edilmektedir.
Sadeddin Cebâvî Hazretlerinin başta akıl hastaları olmak üzere pek çok hastayı tedavi ettiği, öte yandan vahşi ve zehirli hayvanlar üzerinde tasarrufta bulunmak gibi kerametleri olduğu rivayet edilmektedir. Bu tür uygulamalar Sadiyye tarikatında bir gelenek halinde varlığını sürdürmüştür. 29 Zilhicce 575 (26 Mayıs 1180) tarihinde vefat eden Sadeddin Cebâvî Hazretleri, Cebâ‘da ki zaviyesine defnedildi.
Sadeddin Cebâvî Hazretlerinin dokuzu erkek dördü kız olmak üzere on üç çocuğu olmuştur
Cibaviyye Tarikatı'nın kurucusudur. Soyu babası tarafından İdrisiler hânedanın kurucusu Hz. Hasan’ın torunlarından I.İdris’e, anne tarafından Kâbe’nin hizmetini gören Seybîler vasıtasıyla Hz. Hüseyin Efendimize ulaşır. 460 yılının Recep ayında (Mayıs 1068) Mekke’de doğdu.
Zekâsı ve güzel sesiyle dikkatleri çeken Sadeddin Cebâvî Hazretleri ilk eğitimini başta babası olmak üzere Mekke’deki âlimlerden aldı. Yedi yaşlarında iken Kur’ân-ı Kerim’i ezberledikten sonra tefsir, hadis ve Şafii fıkhı okudu. Aynı zamanda şeyh olan babasının yanında Tasavvuf eğitimini sürdürdü. İlmini daha da ilerletmek için Yemen, Mısır, Mağrip, Şam, Kudüs ve Irak’a seyahatlerde bulundu. Bu sırada birçok âlimlerden faydalanmasının yanı sıra ehl-i beyt kabirlerini ve evliya türbelerini ziyaret etti.
Ata binmede atıcılıkta mahir olduğu belirtilen Sadeddin Cebâvî Hazretlerinin haçlı saldırılarına karşı koymak için kardeşleri Müeyyidüddin Şeybân, Abdullah Mezîd, Abdullah Yunus el-Asgar, Muhammed Saîd, Ebü’l Hilâl Muhammed ve bir gurup atlıyla birlikte Mekke’den Dımaşk’a gitmesi hayatının ikinci devresini oluşturur. Fransızların Dımaşk’a yaptıkları saldırının 1104 yılında geri püskürtüldüğü bilindiğine göre (İbn Kesir, I,163) Sadeddin Cebâvî Hazretleri bu sırada otuz beş yaşlarında olmalıdır. Kaynakların hemen tamamı, Sadeddin Cebâvî Hazretlerinin tarikat faaliyetlerine başlamadan önce, Şam bölgesinde yol kesen haydutların arasına karıştığından, buna çok üzülen babasının Allah’a dua edip oğlunu bu kötü durumdan kurtarmasını ya da canını almasını talep etmesi üzerine, Hz. Peygamber (sav)’in bazı ashabıyla birlikte Sadeddin Cebâvî Hazretlerine götürerek O’nu uyarmasıyla tövbe edip, Allah’a yöneldiğinden söz etmektedir. Kaynaklarda bazı farklılıklarla yer alan bu olaya göre bir gece Rasul-ü Ekrem Sadeddin Cebâvî’ye görünüp Hadîd suresinin 16. ayeti olan, “İman edenlerin Allah’ı anma ve hak olarak inen Kur’an’a karşı kalplerinin saygıyla yumuşama zamanı gelmedi mi?” mealindeki ayeti okuyunca vecde gelip bayılmış, ashaptan birinin göğsüne vurarak söylediği, “Allah’a tövbe et.” sözüyle kendisine gelmiş, bu sırada Hz. Peygamber (sav) kendisine zikir telkin edip, hırka giydirmiş, ardından Hz. Ali’nin cebinden çıkartıp Rasul-ü Ekrem’e sunduğu, Rasul-ü Ekrem’inde kendisine ikram ettiği üç hurmayı yiyince her tarafı nurla dolmuştur.
Muhammed Gazi, bizzat görüştüğü Sadiyye şeyhlerinin elindeki bilgi ve belgeleri değerlendirerek hazırladığı çalışmasında Sadeddin Cebâvî Hazretlerinin yol kesen haydutları terbiye ve irşat maksadıyla aralarına katıldığını, daha sonra Şeyh dağı diye anılacak olan Haramun Dağı’na yerleşip, onları yönettiğini belirmektedir. Muhammed Gazi’ye göre Sadeddin Cebâvî Hazretlerinin haydutlar ile karşılaşması, süvari birliğiyle Mekke’den Dımaşk’a giderken Cevlan bölgesinde yollarının kesilmesi üzerine olmuş, Sadeddin Cebâvî Hazretleri yanındakilerle birlikte haydutları bastırmayı başarmış, ele geçirdiği liderlerinin canını bağışladığı takdirde liderliği kendisine bırakacağını söylemesi üzerine onların başına geçmiştir. Bu dönemde haydutların zorla aldığı malları sahiplerine iade ettirmesiyle ün kazanmış, bu sebeple “ra’in namus” (namus bekçisi) lakabını almıştır.
Sadeddin Cebâvî Hazretleri, Hz. Peygamber (sav) tarafından uyarıldıktan sonra Mekke’ye babasının yanına gitti ve Tasavvufî eğitimini tamamlayarak icazet aldı. Ardından Dımaşk’a 60. km mesafesindeki Akkâ güzergâhında bulunan Cebâ bölgesinde tekkesini kurdu ve irşat faaliyetlerine başladı. O döneme kadar küçük ve metruk bir yerleşim yeri olan Cebâ, bundan sonra hem ilim ve marifet makamı hem de haçlılarla savaşta Müslümanların merkezi haline geldi. Şeyh Sadeddin Cebâvî Hazretleri, haçlılarla fiili savaşa katıldığına dair kaynaklarda bir kayıt bulunmamakla birlikte, asker temini ve onların savaşa teşvik edilmesi için çalıştığı belirtilmektedir. Bu çalışmaları sebebiyle “el-imamü’l mücâhid” lakabıyla anıldı. Sadeddin Cebâvî Hazretleri ile birlikte Dımaşk’a gelen kardeşlerinden Şeyh Müeyyidüddin Şeyban tekkesini Cevlan’da Şeyh Ebu Hilâl Muhammed Kâsımiye’de, Şeyh Muhammed Said Mardin’de, Şeyh Abdullah Yunus Dımaşk’ın güneyindeki Buhsa’da kurdu.
Dımaşk’a yerleştikten sonra Irak, Kudüs ve Hindistan’a seyahatler yapan Sadeddin Cebâvî Hazretlerinin bu yolculukları esnasında meydana gelen birçok kerameti Şemseddin Muhammedî’nin eserlerinde nakledilmektedir.
Sadeddin Cebâvî Hazretlerinin tarikat silsilesi biri vehbî, diğeri kesbî olmak üzere iki koldan Hz. Peygamber (sav)’e ulaşır. Babası Şeyh Yunus eş-Şeybi vasıtasıyla gelen Şeybaniyye silsilesi kesbî, Rasul-ü Ekrem’in kendisini uyardığı sırada zikir telkin ederek hırka giydirmesi Vehbî silsile olarak kabul edilmektedir.
Sadeddin Cebâvî Hazretlerinin başta akıl hastaları olmak üzere pek çok hastayı tedavi ettiği, öte yandan vahşi ve zehirli hayvanlar üzerinde tasarrufta bulunmak gibi kerametleri olduğu rivayet edilmektedir. Bu tür uygulamalar Sadiyye tarikatında bir gelenek halinde varlığını sürdürmüştür. 29 Zilhicce 575 (26 Mayıs 1180) tarihinde vefat eden Sadeddin Cebâvî Hazretleri, Cebâ‘da ki zaviyesine defnedildi.
Sadeddin Cebâvî Hazretlerinin dokuzu erkek dördü kız olmak üzere on üç çocuğu olmuştur
Konular
- Yaptıklarımızın Hesabını Vermeye Hazırlıklı Mısınız.
- Kur'an Nasıl Bir Devlet Yönetimini Öneriyor.
- Kendimize Rab lar Edindiğimizin Farkında Bile Değiliz.
- Sesli düşler
- Ömürden Kaybolan Bir Senemiz
- Yardıma ihtiyacım var
- Hakan Kenan Hoca
- Türkiye'nin Gururu Lingerium
- Zorunlu Trafik Sigortası
- Kur'an ın Bizlere İndirilme Amacını Doğru Anlamalıyız.
- Rivayetleri Aklamak Adına, Kur'an a Saygısızlık Yapmayalım.
- Allah ın Affetmesi, Şefaati Konusunu Nasıl Anlamalıyız.
- Hac Suresi 47, Zümer Suresi 42. Ayetlerin. Ölüm Ve Rüya İlişkisi.
- Allah ın Sınırlarını Aşarak, Kafirlerden Olmak İstemiyorsak.
- Kur'an neden arapça indirilmiştir. Zuhruf 2-3. Fussilet 44. Ayet.
- Elbette tek vatan bö-lü-ne-me----yiz
- Bizleri dinden saptıran en büyük yanlışımız.
- Çalışanlarınızın network trafiğini DeskGate ile inceleyin
- DeskGate en iyi sirket guvenlik programi
- Pekala ölmüyormuyuz
- Siber saldırı ve afetlere karşı veri yedekleme yazılımı DeskGate
- Işsizlik sel gibi
- Ad adres telefon
- Nuhilik (noahidizm)
- Isa beklenen yahudi mesih midir?
- Cümle kapısı..
- Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 3
- Nasreddin Hoca Fıkraları
- Allah ın resulünün bizlere örnek oluşunu, hangi kaynaktan öğrenmeliyiz?
- Ayşecik İle Yasemin Sultan