serfeti fünun topluluğunun oluşumu ve dağılması

[b]Servet-i Fünûn Topluluğunun Oluşumu[/b]
Recaizade Mahmut Ekrem, 1895 sonunda, “Malûmat” adlı dergide yazan Muallim Naci izleyicileriyle kafiyenin göz için mi, kulak için mi olduğu tartışmasına girişmiş ve bu gazeteye karşı cevaplarının bir kısmı Servet-i Fünûn dergisinde yayımlanmıştı. “Eski-yeni” tartışmasının bitmeyeceğini anlayan Recâîzâde Ekrem, artık bir ekip çalışması yapmanın yollarını aramaya başladı.
Servet-i Fünûn, Recaizâde’nin Mekteb-i Mülkiye’den öğrencisi olan Ahmet ihsan Tokgöz tarafından 17 Mart 1891 yılından beri çıkarılmakta idi. Servet-i Fünûn, isminden de anlaşılacağı gibi başlangıçta daha çok bilimle ilgili yazılara yer veren bir dergiydi. Recaizade, bunu bir edebiyat dergisi hâline getirmek için Ahmet İhsan'la anlaşmış ve kendisinin Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lisesi)’den öğrencisi olan Tevfik Fikret’i derginin “başyazarlığına” getirilmesini sağlamıştı. Tevfik Fikret’in 256. sayıdan itibaren yazı işleri müdürlüğüne gelmesinden sonra bu dergi, tam bir edebiyat ve sanat dergisi olmaya başladı. O sırada “Mektep, Maarif, Hazine-i Fünûn, Mirsat ve Malumat” gibi dergilerde yazan ve Recaizade tarafını tutan birçok şair ve yazar da Servet-i Fünûn’da toplandı. Hep birden Servet-i Fünûn edebiyatı denen bir edebî çığır açtılar.
Dergi kısa zamanda gerek şekil gerek duyuş gerekse hayaller bakımından tamamıyla Batı tarzı şiirler, hikâyeler, romanlarla dolmaya başladı. Türk şiirine Fransız şiirinden birçok yeni hayaller getirildi. Bunları ifade için yeni tamlamalar kullanıldı. Sözlüklerden daha önce kullanılmamış Farsça ve Arapça kelimeler bulundu. Böylece konuşma dilinden iyice uzaklaşıldı. “Estetik” ilk defa “hikmet-i bedayi” adı ile bu dergide tanıtılmaya başlandı. 1898 yılının sonlarında Servet-i Fünûncular eski edebiyatı tutanlara karşı mücadeleyi kazanmıştı.
Tevfik Fikret, Cenap Sahabettin, Hüseyin Sîret Özsever, Hüseyin Suat Yalçın, A. Nadir (Ali Ekrem Bolayır), Süleyman Nesip (Süleyman Paşazade Sami), ibrahim Cehdi (Süleyman Nazif), H. Nâzım (Ahmet Reşit Rey), Faik Ali Ozansoy, Celâl Sahir Erozan, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Safveti Ziya…
Servet-i Fünûncular, yaş ortalaması 25 civarında olan genç sanatçılardan oluşuyordu. Servet-i Fünûn dergisinde yazan bu genç sanatçılar, Fransızca biliyor, Fransızca eserleri asıl nüshalarından okuyorlardı.
Servet-i Fünûncular, Fransız edebiyatının anlatım ve biçim özelliklerinden etkilenmişlerdir. Doğu kültüründen ve edebiyatından uzak kalmışlar, Doğulu yaşam biçimini reddetmişlerdir.
Servet-i Fünûncular, II. Abdülhamit’in başında bulunduğu “isdibdat döneminin” bunalımlı havasını solumuşlardır. II. Abdülhamit’ten ve onun yönetiminden nefret etmişlerdir. Baskıcı olarak nitelendirilen yönetim biçiminden çok etkilenmişlerdir. Bu yönetim biçiminin, devleti koruma adına özgürlükleri kısıtlama anlayışı, genç sanatçıların ruhunda önemli yaralar açmıştır. Onları bunalıma sürüklemiştir, istanbul onları sıkmış, bunaltmıştır. Bu bunalımlardan kurtulmak için İngilizlerin sömürgesi olan Yeni Zelanda’ya göçmen olarak gitmek, oraya yerleşmek hayalleriyle avunmuşlardır. Bunun gerçekleşmeyeceğini anlayınca da arkadaşları olan Hüseyin Kâzım’ın, Manisa’nın Sarıçam köyündeki çiftliğine bir köşk yaparak orada yaşamak istemişlerdir.
Servet-i Fünûn sanatçılarının çoğu, ruhen birbirlerine yakın, içe kapanık, gelecek konusunda karamsar, ağırlaşan siyasi şartlar karşısında bıkkın, doğrudan bir mücadeleyi göze alamayacak kadar çekingen insanlardı.
Bu dönemde her türlü yayın büyük bir kontrol, basın sıkı bir sansür altında idi. Baskı ve yasaklar onları yıldırıyordu. Bu bakımdan, Servet-i Fünûn sanatçıları siyasetten uzak durdular.
Servet-i Fünûncuların büyük bir kısmı orta tabakadan gelmişlerdir. Batı medeniyetini ve bu medeniyetin sanat ve edebiyat anlayışını öğrenme olanağı bulmuşlardır. Düzenli eğitim görmeleri, okudukları Batı tarzı okullarda, Avrupalı edebiyatçıları yakından tanımaları, onlarda ortak bir sanat zevkinin doğmasına zemin hazırlamıştır. Fakat aynı sanat zevkine sahip olmalarına rağmen bu zevki yansıtma biçimleri farklıdır.

Servet-i Fünûncuların Dağılması
1896'da yolan çıkan Servet-i Fünûn sanatçıları birkaç yıl sonra kendi aralarında bazı anlaşmazlıklar yaşamaya başladılar. Bazı eksiklikleri, yanlışlıkları dile getirdiler. İçeriden gelmeye başlayan bu eleştirilere önceleri tahammül gösterildiyse de, Ali Ekrem’in “Şiirimiz” adlı eleştirisi, çok sert ve fazla kişisel bulunduğundan, dergide, Kasım-Aralık 1900'de bazı değişikliklerle basıldı. Bu yazısından dolayı, arkadaşlarından sert tepkiler alan Ali Ekrem, dergiden ayrıldı. Onu Ahmed Reşid, Sâmîpaşazâde Sezâî ve Menemenlizâde Tâhir takip etti. Böylece topluluk büyük bir yara almış oldu.
1901 yılının başlarında yönetimle ilgili bir konu yüzünden Ahmet İhsan ile Tevfik Fikret’in arasında anlaşmazlıklar çıktı. Tevfik Fikret’in dergiden ayrılması üzerine Servet-i Fünûn ciddi bir bulanımın içine düştü. Tevfik Fikret’in yerine yazı işlerini üstlenen Hüseyin Cahit, durumu bir süre idare etti. Ancak Hüseyin Cahit Yalçın’ın Fransız İhtilali’ni konu alan “Edebiyat ve Hukuk” adlı çevirisinin 16 Ekim 1901'de Servet-i Fünûn’da yayımlanması üzerine, dergi II. Abdülhamit tarafından kapatıldı ve sorumlular mahkemeye verildi. Mahkeme tarafından suçsuz bulunan Servet-i Fünûn, kapatılmasından bir ay sonra, 5 Aralık 1901'de tekrar yayımlanmaya başlandı. Ancak Hüseyin Cahit yazı işleri müdürlüğünden ayrıldı.
ikinci Meşrutiyetin ilanından sonra Servet-i Fünûn, gazete olarak yeniden çıkmış, sonra da haftalık dergiye dönüşmüştür. Servet-i Fünûncular II. Meşrutiyete kadar pek az eser yayımladılar. Ama bu arada koşullar değişmiş ve yeni bir nesil yetişmişti. Siyasal koşullar ağırlaşmış, sanatçıların bir kısmı, resmî görevlerle İstanbul’dan uzaklaştırılmıştı. Servet-i Fünûncular, karamsar, bezgin bir ruh hâline sahip oldukları için bu durumdan çok etkilendiler. Aralarındaki tartışmalar yüzünden birbirlerinden soğudular. Bir daha toplanamadılar. Servet-i Fünûn devri böylece kapanmış oldu.
türkçeciler.com